2025-10-12 01:09:35
Tribünlerin Sessizliği Bir Şey Anlatıyor. Uzun yıllardır bu bölgede futbol, sadece bir spor değil; insanların birbirine tutunduğu bir inançtı. Tribünler bir kentin kalbi gibiydi; neşesi de oradan taşardı, öfkesi de… Ama bugün o tribünler sessiz. Çünkü o kalp artık eskisi kadar atmıyor.
Vanspor da Amedspor da sahada ter dökerken, yönetim odalarında başka hesaplar dönüyor. Takım kazandıkça koltuk savaşları başlıyor. Başarı geldikçe paralar konuşuyor. Kimse “takımı nasıl büyütürüz” demiyor; herkes “benim adım öne çıksın” derdinde. Ve futbol, o masum oyun, kentin ortak sevinci olmaktan çıkıyor. Aynı Zihniyet, Yeni Maskelerle Sahada Bir dönem futbol, bu bölgede bir “uyuşturucu” gibi kullanıldı. İnsanların dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için, yeşil sahalar bir oyalama aracı haline getirildi. Şimdi aynı zihniyet, farklı yüzlerle yine karşımızda. Değişen sadece isimler; ama emeller, aynı çıkar hesaplarıyla sürüyor. Taraftarlar artık o eski inancı taşımıyor. Birkaç gruba bölünmüş, herkes kendi küçük dünyasında. O büyük sevda, o “hep birlikteyiz” duygusu yok. Çünkü insanlar artık biliyor: kimse işini hakkıyla yapmıyor. Parası Olan Yönetiyor, Emek Veren İzliyor.
Yönetim yapıları kurumsallıktan uzak. Bugün parası olan yönetimi şekillendiriyor, fikri olan dışarıda bırakılıyor. Oysa futbol, para değil; plan, vizyon, sabır işidir. Kurumsal olmayan hiçbir yapı uzun ömürlü değildir. Bugün Süper Lig’e çıksan bile, yarın çökersin. Ve en acısı, dışarıdan gelen müdahaleler… Bir bakıyorsun, sosyal medyada biri çıkıp “filanca takımı şu kadar milyona satın alırım” diyor. Kim bu insanlar? Kaynağı ne, geçmişi ne? Son zamanlarda bazı kişilerin farklı kaynak ve pozisyonlarını kullanarak takıma gizli ya da açık destek sağladığı, aynı zamanda mesnetsiz iddiaları etrafa yaydığına tanık oluyoruz. “Ben olmasam bu takım yürümez” tarzındaki açıklamalar, aslında sorunun bireyselliğini değil, kurumlar arası koordinasyon eksikliğini ve kişisel çıkar odaklı davranışları gösterir. Bizim inancımız şu: güçlü kurumlar, şeffaflık ve kolektif adanmışlıkla ayakta durur. Halkın takdiri er ya da geç kendini gösterir; önemli olan ise hesap verilebilirlik, etik sorumluluk ve ortak hedeflerdir. Kimin ne yaptığı kayıtlarda, uygulamalarda ve sonuçlarda bellidir, zaten değerlendirme de oradan yapılır. Takımları bölmeye çalışanlara karşı tek cevap çalışmak, açıklık ve hizmettir.
Yazıktır, günahtır.
Vanspor’a da yazıktır, Amedspor’a da...
Bu iki takım, yalnızca topun peşinden koşan on bir gençten ibaret değildir; bir şehrin, bir halkın onurunu, inancını ve umudunu taşır sırtında.
Yazıktır diyorum, çünkü onların sahada terlettiği formanın anlamını, tribünde yürekten destek veren binlerin sevgisini, masa başı hesaplarla kirletmeye kimsenin hakkı yoktur.
Günahtır diyorum, çünkü o gençler; kimisi yoksul bir evin umudu, kimisi ailesinin gururu, kimisi geleceğini topun izinde arayan pırıl pırıl çocuklardır. Vanspor da Amedspor da, Bölgenin sessiz ama dimdik duran gururudur. Vanspor Amedspordan, Amedspor Vanspordan asla üstün değildir.
Onların hikâyesi; sadece futbol değil, dirençtir, mücadeledir, inatla ayakta kalmaktır.
Bazen yetersiz imkanlarla, bazen göz ardı edilen emeklerle ama hep yürekle yürüyen bir yolun adıdır bu kulüpler. O genç yetenekler, paranın değil, hayalin peşindedir. Onların tek derdi formayı onurla taşımak, şehri temsil etmektir. Ve taraftarlar… Aklı selim egosu olmayan yöneticilere ve spordan ama spordan anlayan diyorum, yöneticilere ve yöneticilik liyakati olanlara ihtiyaç var.
Gerçek, çıkarsız, ibansız, sessiz ama yürekli taraftarlaradır sözüm…
Sadece kazanırken değil, kaybederken de yanlarında duran o insanlar; aslında futbolun değil, insanlığın vicdanıdır. Bir takımın rengi değil, bir kentin sesi olduklarını bilirler.
Onların desteği, parayla satın alınmaz; kalpten gelir, gözyaşına karışır, tezahüratla büyür. Bu yüzden diyorum ki; Vanspor’a da Amedspor’a da yazıktır, günahtır...
Onların üstünden hesap yapanlara, bu çocukların emeğini kendi menfaati için kullananlara yazıktır. Sosyal medyada bazılarını trol olarak kullanılanlara yazıktır. Başkasının yüzdeliği olmuş menajer bozuntusu olanlar sizin yaptığınız kötülüklerde elbet bir gün gün yüzüne çıkacaktır. Yazıktır size enerjinizi kendiniz için harcayın…
Söylemeden edemeyeceğim, bu da bazı yöneticilere gelsin… Üç beş kuruş paranız olabilir, konforunuz, yedikleriniz ve içtikleriniz dışında emin olun, toplumda bunlar dışında hiçbir karşılığınız yok. Bu sözüm bazı yöneticilere, koltuk sevdalılarına, kendini halkın üstünde görenlere… Sandılar ki para itibar kazandırır, makam saygı getirir, unvan insanı büyütür. Oysa ne saygı satın alınır, ne sevgi... Ne de gönül bağı, lüks arabaların gölgesinde yeşerirsiniz sadece…
Bazı yöneticiler unutur: Halkın gönlünde yer edinmek, protokol listesine girmekten çok daha zordur.
Bir takım, parayla değil, emeğin ve dürüstlüğün sıcaklığıyla ayağa kalkar.
Bir yöneticiyi büyük yapan, cebindekiler değil; taraftarına dokunan yüreğidir.
Gerçek değer, parada değil; taraftarın bakışı, tebessümü ile hatırasında yazılıdır.
O yüzden tekrar söylüyorum:
Üç-beş kuruş paranız olabilir, ama ötesi yoksa, halkın gözünde siz yoksunuz.
Toplumun terazisi şaşmaz; bir gün herkes kendi ağırlığınca tartılır.
Bir gün herkes gider, tabelalar değişir, koltuklar boşalır.
Ama sahada kalan ter, tribünde yankılanan ses, bir şehrin hafızasında silinmez bir iz bırakır. Kıymetini bilelim… Çünkü bu kulüpler, bu gençler, bu taraftarlar bizim vicdanımızın aynasıdır. Bu bölge artık uyanık. Yıllarca futbol, insanların duygularını uyuşturmak için kullanıldı. Tribünlerde alkış tutan eller, aslında bir oyunun figüranı haline getirildi. Bugün aynı oyunu başka yöntemlerle oynamak isteyenlere sesleniyorum:
Artık yeter!
Bu bölgeye, bu insanlara, bu gençlere yazık etmeyin. Futbol yeniden sahaya dönmeli. Paranın değil, emeğin konuştuğu bir düzene ihtiyaç var.
Çünkü futbolun adı kaldı…
Ama ruhu çoktan kayboldu.
Ve artık o ruhu geri getirme zamanı geldi…