Yazarlar

MEBİT

Siya-Log

“Sözün, yüreğin ve toplumun kesiştiği yer…” Kominal Yaşam Unuttuğumuz Bir Şeyi Hatırlamaktır, Komünal Yaşam… Öner Yiğit'in Kaleminden

Abone Ol

2025-10-06 01:16:38

Yalnızlık, modern çağın görünmez salgını haline geldi.


Ekranlarımız ışıl ışıl, şehirler gürültülü, ama insan kalabalıklarının içinde bir sessizlik dolaşıyor.


Sanki herkesin içinde küçük bir kopuş var. Birbirimizden, doğadan, hatta kendimizden…


İşte tam da bu noktada, “komünal toplum” fikri yalnızca bir ütopya değil, varoluşsal bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor.

 

Komünal toplum, sadece ortak mülkiyetin ya da birlikte yaşamanın biçimi değildir.


Birbirine güvenmeyi yeniden öğrenme cesaretidir.


Kazanmak için değil, paylaşmak için üretmeyi seçenlerin sessiz devrimidir.


Çünkü bir toplum, ancak paylaşımın sıcaklığıyla yeniden insana dönüşebilir. Bugün bizlere “birey ol” deniyor; ama bu bireycilik çoğu zaman kopuşun ve ilgisizliğin kılıfına dönüşüyor.


Komünal bir yaşam, bireyi silmez aksine onu toplulukla anlamlı kılar.


Birinin yemeği eksikse, diğerinin tabağından pay almasıdır; birinin evi yıkıldığında, diğerinin omzunu vermesidir. Bu, romantik bir hayal değil, insanın doğasına en yakın denge halidir.

 

Toplumsal inşa, artık yukarıdan aşağıya değil; sofradan, bostandan, imeceden, ortak nefesten başlamalı. Betonla değil, güvenle örülmüş bir yaşam tasavvuru…


Paranın değil, dayanışmanın diliyle konuşan küçük komşulukların, mahallelerin, köylerin yeniden doğuşudur. Belki de insanlık, büyüdükçe eksildi; şimdi küçülerek yeniden büyümenin zamanıdır. Komünal toplum, geleceğin değil, unutulmuş geçmişin yeniden hatırlanmasıdır.


Bir zamanlar ateşin etrafında toplanan öncülerimiz gibi, biz de yeniden bir çember kurmalıyız.


Çünkü bir çemberin içinde kimse köşede kalmaz.

 

Bir zamanlar biz vardık…

 

Birlikte üretir, birlikte yer, birlikte sevinirdik.

 

Kimsenin evi, kimsenin tarlası, kimsenin hikâyesi yalnız değildi.

 

Sonra bir şeyler oldu, hızla büyüdük ama birbirimizden koptuk.

 

Modern dünya bize “bağımsızlık” diye yalnızlığı sattı.

 

Oysa insan, bağımsız değil, bağlı oldukça insandır.

 

Komünal bir yaşam, bir hayal değil.

 

Aslında içimizde bir yerlerde hep var olan, ama üstü tozla kaplanmış bir hakikat.

 

Birinin elindeki fazla, diğerinin açlığına çare olmalı.

 

Birinin bilgisi, diğerinin yolunu aydınlatmalı.

 

Birinin sevgisi, diğerinin eksikliğini tamamlamalı.

 

Çünkü insan, ancak birlikte var olunca tam olur.

 

Bugün her şey birey olmak üzerine kurulu: “Senin çıkarın”, “senin başarın”, “senin sınırların”…Ama bir toplum, “biz” diyemiyorsa, hiçbir “ben” gerçekten huzurlu olamaz.


Komünal toplum dediğimiz şey; duvarları değil, sofraları genişletmektir.


Mülkiyetin değil, emeğin kardeşliğini hatırlamaktır. Spordaki komünal yaşamda bireysel başarıdan çok takım ruhunu ve birlikte üretmeyi merkeze alır. Sporcuların aynı hedefe inanması, paylaşmayı bilmesi, başarıyı da yenilgiyi de birlikte yaşaması gerekir. Egoyu değil emeği, rekabeti değil dayanışmayı öne çıkaran bir anlayış hâkim olmalıdır.

 

Gerçek bir komünal spor yaşamında herkes birbirinin gelişimine katkı sunar. Kulüp Başkanı, Teknik direktör, Antrenör, yönetici, sporcu ve taraftar; ortak bir değer etrafında birleşir. Çünkü spor sadece kazanmak değil, birlikte büyümek ve birlikte güçlenmektir. Bakın Spor kulüp başkanlarına hep ben vurgusu var, başarılı olsalar bile toplumda asla karşılıkları olmuyor. Ben…toplumun cahiliye tarafından olandır.

 

Ve belki de en önemlisi, unuttuğumuz bir şeyi hatırlamaktır:

 

İnsanın insana emanet olduğunu. Belki yeniden başlamak zor ama imkânsız değil.


Bir mahalle bahçesiyle, bir ortak sofra ile, bir imeceyle başlar her şey.


Komünal toplum, devrimle değil; yürekle kurulur. Çünkü kalpler birleştiğinde, sistemler değişir.


Ve o gün geldiğinde, biz yine aynı sofrada otururuz, aynı taziyede, aynı düğünde, ötekileştirilmeden, kimse aç, kimse yalnız, kimse unutulmuş olmaz.

  • Etiketler :
  • YAŞAM