Yazarlar

MEBİT

AYAZ VE DİLAN

AYAZ VE DİLAN

Abone Ol

2017-01-03 15:00:00

Akşamdı...Zemheri kış ayazındaydı mevsim. Soğuktu, çok soğuk…Üşüyordum.


Akşamdı…Yaralıydı mevsim. Dışardaki yüzleri donduran ayazdan başka her şey suskundu. Her şey, umutlarını bahar sevdasına bağlayan ama üstüne kar yağan bir ilkyaz çiçeği dibiydi. Sevdalı ve öfkeli…


Karanlık ürkütüyordu. Gecenin ulamasından, karanlığın yüreğini delen ayaz zemherisi çarpıyordu, gökyüzü bakışlı toprağa…


Ve Dilan ağlıyordu. Dilan ağlıyordu ve bir süre susuyordu her şey. Sonra ayaz üşüyordu.


Ayazın gözleri Dilan’ı arıyordu. Nerede görürse, oralı oluyordu ayazın yüreği…


Oysa gecenin tam ortasında salmışlardı Dilan’ı, görünmez kentlerin ötesine. Yalnızca fırtınalar tutmuştu elinden. Ne kimse çığlıklarını duymuştu ne de ayrılırken sessiz bir gülücükle el sallayan çocukları gördü kimse.


Akşamdı...Zemheri kış ayazındaydı mevsim. Oy rüzgarın nazlı gülüşü, seni nereye sürdüler? Kırılmış bir kentin neresinde kaybettim seni?


Şimdi hangi metropolün hangi otobüs durağında arayayım seni?


Gittin…Zamansız…Özledim seni!


Ay da doğdu. Keskin ayazın yoldaşı oldu yıldızlar. Ama ay küskün. Kırılmış bir dal gibi büktü boynunu.


Sen gittikten sonra, ne zaman doğuyorsa dudaklarını büküyor.


Oysa halay zılgıtlarıyla doğuyordu sen varken. Bir ucundan bir ucuna uzanıyordu memleketimin semasında. Oy mavi bulutların en sevimli nefesi, ayazın neresinde saklısın sen?


Mevsimler de küstü Dilan. Sonbaharlar erken gelir, kışlar da uzun sürer oldu. Bir sen yoksun yağmur sonrasındaki toprak sevdam. Bir sen yoksun.


Seni nereye sürdüler?


Ne zaman bahar gelse, döneceğini bekliyorum, içimin sarışın mavisi...


Ne zaman ayaz çıksa, seninle oturduğumuz gibi oturuyorum Van Gölü sahilinde. Ve seninle saydığımız gibi saymaya başlıyorum üşüyen yıldızları. Azıcık gülüyorum. Sonra senin, en son ayazdan üç yıl önce karanlığa karıştığını anımsıyorum. Ve ağlıyorum…


Ey Ağustos güneşinin kızı, ey Tamara yüreklim, seni nereye sürdüler?


Yıllarca aradım seni Dilan. Neredeyse ülkemin bütün çocuklarına sordum seni. Bil ki çocuklara şimdi sensiz anlatıyorum masallarımı. Hepsi seni soruyor. Yarın diyorum çocuklarıma. Yarın, yarın...Oysa kaç yüz yarın geçti Dilan? Her tan kızıllığında daha bir güzel doğuyor şafak, sen geleceksin diye.


Ama hep ayaz var Dilan, hep ayaz doğuyor gecelerime…


Hey sevda türküm, Deli Nazif de öldü. Son nefesinde bile seni sayıklıyordu Süleyman. Süphan yetim kaldı. Sen gittikten sonra nasıl yetim kaldıysa bütün çocuklar, o da yetim kaldı. Meryem sana bir öpücük bıraktı giderken. Dereboyulu Xemé o çiçeği koynunda saklıyordu. Ama o da öldü Dilan. O da gitti, sonsuz ölüm denizine…


Şimdi senin dönüşünde yanımda kimler olacak Dilan? Bir başıma nasıl taşıyabilirim bütün çelenkleri? Ey türkü kokulum, ey Şapatan hasretim, seni nereye sürdüler?


Hani baharın ilk gününde reyhan ekecektin toprağıma Dilan. Hani kol kola çıkacaktık yaylalara. Dağlarım ağlıyor, baksana...Her gün ölüm haberleriyle uyanıyorum artık. Hani yaylaları bıraktım da kardeşlerim insanlar ölmesin diyorum sadece…


Yeniden bombalar patlar oldu Dilan. Yeniden küsüyor mevsimler. Sanki hiç olmadığı kadar ağlıyor anneler, çocuklar…


Ne çok isterdim, bir zamanlar gece karanlığında, ayak seslerinden uyanıp, usulca yıldızlara sığındığımız gecelerde, hiç ardına bakmadan ve uzanıp gökyüzünden yıldızlar kopararak koşmanı….Ve olabildiğince açmanı kollarını.


Bütün eylül çocuklarının halaya durmasını, boylu boyunca... Şimdi hasret ekiyorum toprağına memleketimin. Saçlarının suyuna düştüğü çeşmenin yanıbaşındayım. Azıcık suya eğildiğimde, bakışlarını görüyorum destan gülüşlüm. Govend Dağı’nın ardından uzatıyorsun ellerini, Julya gibi. Sonra bérivanlar içinde Meryemxan oluyorsun.


Ey Zağros bakışlım, seni nereye sürdüler?


Böyle mi açacaktı çiçekler Dilan? Pespembe bulutlar çıktığında ,ömür sevimli yar olduğunda, goncalar bahar emzirdiğinde, suskun mu kalacaktı dudakların? Köy meydanlarında türkü türkü bağıran, halaylarda halay başında duran, nazlı fidanım böyle mahzun mu olacaktı?


Koskoca bir dünya Dilan, koskoca bir dünya kaldı geriye. Geriye zemheri ayazı…


Böyle mi açacaktı çiçekler Dilan?


Ağlatma şarkılarımı Dilan. Üzme şiirlerimi. Yıldızlar usulca uzanırken yeryüzüne, bir öpücük kondur gözyaşlarıma. Bazen üşüyorum, çiyanlar dolaşıyor damarlarımda. Adını bile yazamıyorum şiirlerime. Metropollerin gürültüsünde saklısın sanki. Bu yüzden en kalabalık sokakların duvarlarına yazıyorum ismini. Hangi bedbaht geceye sorsam, gülüp geçiyor. Oysa yoksun metropol zımbırtısı dünyanın avucunda.


Neyleyim şimdi sensiz gelecek baharı? Neyleyim ilkbahar sevdalı kardelen ırmağını?


Hep ayaz olsun istiyorum bazen Dilan. Hep ayaz olsun ki, ölümler az olsun.


 

Ey Sarya tiyatrosundaki barış ninnisi, ey gelincik yüreklim, seni nerede kaybettim.


Seni hangi gökkuşağının hangi rengine, hangi bulutun yağmuruna, hangi şarkının mısrasına, hangi çobanın kavalına, hangi dağın yamacına gömdüler?


 

Seni hangi kuşun yuvasına sürdüler?


Ölümün bile anlamını yitirdiği ayazdayım.


 

Hani hep derdim ya seni sevmek için baharı beklemeyeceğim diye, şimdi baharlar çok uzak Dilan. Çok uzağında düşlerimin.


Gir ayazıma…


 

Gir ayazıma ve ninni söyle üşüyen yıldızlara.


Üşüyen barışa…

  • Etiketler :
  • Van Haber