Yazarlar

MEBİT

BARIŞIN NESİ BİZİ KORKUTUYOR

BARIŞIN NESİ BİZİ KORKUTUYOR

Abone Ol

2016-01-26 15:00:00

Ateş…


En yakıcı şey…


İsyan sembolü…


Cehennemin ve şeytanın simgesi…


En yıkıcı afetlerin habercisi…


En amansız beddualarımızda “benim ateşimde yan” deriz.


İbadet etmediğimizde ya da dinimizi iyi yaşamadığımızda cehennem ateşiyle korkutuluruz.


Velhasıl ateş dünyamız ve hayatımız için çok önemli bir şey.


Ama artık ateş, benim için farklı şeyler hatırlatıyor: Van depremini, kapısı kilitli cezaevi aracında elleri kelepçeli ölüme terk edilen mahkumları, Güçlükonak’ta bir minibüsün içinde ateşe verilen köylüleri, Urfa Cezaevi’nde öldürülen ve çoğu hayatının henüz baharında olan tutukluları…


Ve cayır cayır yanan bir ülkeyi…


Cayır cayır yanan kardeşliği, barışı, umudu…


Savaşın ateşini…


Katledilen masun insanların ateşini…


Şengal’in ateşini, Kobané’nin ateşini, Cizre’nin ateşini…


Ateşin korkunç yüzünü, ilk olarak 1997 (ya da 1998) yılında, İzmir Saat Kulesi’nde gördüm. İzmir Saat Kulesi, İzmir’in en kalabalık ve en meşhur yeri. İzmir’e ilk gidenler, ilk olarak oraya uğrarlar, İzmir’e gidip de oraya gitmeyen yoktur. Çok kalabalıktır. Günde ortalama 300-500 bin insan oradan geçer ve her an binlerce insan orada olur.


Böyle bir yerden geçiyordum o gün. O kalabalığın içinden, birden alevler yükselmişti. Önce yangın zannettik. Sonra bir patlama. Ama hayır bu bir insandı. Bu insan, cayır cayır yanıyordu ve slogan atıyordu. Birkaç dakika içinde küle döndü. Adı Mirza Mehmet idi. 7 çocuğu vardı. Kirli savaştan dolayı İzmir’e göç etmek zorunda kalmıştı. Yoksulluğa, yetkililerin duyarsızlığına ve ülkedeki demokrasi ihlaline dayanamayıp, üzerine benzin dökmüştü ve birkaç dakika içinde küle dönmüştü.


Neydi bu adamı bu kadar çıldırtan şey?


Bir insan neden kendini yakıyor olsun? Bu nasıl bir vicdan, nasıl bir vahşettir? Bu adamın derdi neydi?


Sonra ateşi merak ettim. Araştırdım, okudum. Okudukça ateşin, bu ülkenin bir kaderi olduğunu anladım. Daha kimler kendini yakmamış, kimler yakılmamış ki?


Van depreminde, sadece yetkililerin duyarsızlıkları ve ihmalleri yüzünden ondan fazla günahsız insan, çadırlarda yanarak can verdi. Üstelik çoğu bebek ve çocuktu.


Bu konuyu kim tartıştı, kim araştırdı, kim özür diledi, kim kılını kımıldattı? HİÇKİMSE!


Şırnak’ın Güçlükonak İlçesi’nde, köylerine dönen köylülerin minibüsü yakılmıştı. İçinde bu ülkenin utanç manzarası olan görüntüler çıktı. Minibüs taranmış, sonra da masum insanlar ateşe verilmişti. Bu kon uda kim ne yaptı. HİÇKİMSE!


Geçen yıllarda, cezaevi aracında 10’dan fazla kişi yanarak can verdi, hatırlıyor musunuz?


Tarih öncesinden, en ilkel dönemlerden tutun da günümüze kadar, sadece bir kez bir filme konu olmuş bir faciayla bu insanlar resmen ölüme terk edildi. Lütfen birkaç saniye düşünün. Mahkumsunuz ve mahkemeye götürülüyorsunuz. Elleriniz kelepçeli ve hareket edemeyeceğiniz şekilde araca bağlı. Kapılar kapalı. Adım adım ölüyorsunuz. Alevler size yaklaşıyor. Her tarafınız yanıyor. Deriniz gözlerinizin önünde soyuluyor. Dayanılmayacak acı hissediyorsunuz. Birkaç saniyenizin kaldığını biliyorsunuz. Bütün gücünüzle bağırıyorsunuz. Bağrışmalarınızı, yurttaşı olduğunuz ülkenin askerleri duyuyor ve buna rağmen aracın kapısını açmıyorlar. Bu nasıl bir zulümdür? Bir düşünün. Bu olay için kim kılını kımıldattı. HİÇKİMSE!


Urfa Cezaevi’nde 13 kişi yanarak can verdi. Onlar cezaevindeydiler. Suçları ne olursa olsun, ne yapmış olurlarsa olsunlar, onlar bu ülkenin adaletine emanettiler. Siz hiç emanete bu şekilde hıyanet edildiğini duydunuz mu?


Kim bir şey yapıyor? Kim araştırıyor, kim yazıyor, kim soruyor? HİÇKİMSE!


Evet hiç kimse…


Bu ülkede 90’lı yıllar, sokakta öldürmeler, iç savaş gibi tehlikeler kapıda.


Maden ocaklarında yüzlerce can katlediliyor.


Trafik kazalarında günde onlarca insan ölüyor.


Hangi yetkili soruşturuyor, araştırıyor, önlem alıyor?


Ne soran var, ne yazan var, ne araştıran var, ne gidip gören var, ne unutturmayan var, ne inceleyen var… Birkaç kez bir ya da birkaç yetkili kameraların karşısına geçip, yarım yamalak bir açıklama yapıyor, sonra medya faşizanları başlıyorlar ölenleri suçlamaya… Yeryüzünde herkes ve her şey değişti, bu ülkedeki zihniyetler asla değişmiyor. Açıklama yapanların vicdanları onları zorluyor, yapma diyor, etme diyor, sen de öleceksin diyor, doğruyu söyle diyor. Vicdanları onları dürtüyor, onları rahatsız ediyor. Ama onlar, vicdanlarına ihanet edip, bu ülkedeki 70 milyon safın gözlerinin içine bakarak yalan söylüyorlar. En küçük yetkiliden en büyüğüne kadar hemen hepsi yapıyor bunu.


Neden olacak, ateş yakıyor bizleri ateş. Vicdanlarımızı ateş yakıyor, ruhlarımızı ateş yakıyor.


Şimdi en yakıcı ateşin eşiğindeyiz. Ülkemiz adım adım iç savaşa doğru gidiyor. Kardeşliğimiz, ortak kültürümüz, birlikteliğimiz, umutlarımız gittikçe azalıyor.


Hepimiz susuyoruz…


Herkes susuyor…


Bir kalabalık görmek istiyorum, bir kalabalık. Hatta binlerce kalabalık. Bu ateşi söndürmeye çalışan binlerce kalabalık. Yok mu bu ülkede üç-beş yürekli insan? Yok mu bu ülkede ateşe su serpecek üç-beş vicdan sahibi insan? Yok mu ölümlere dur diyebilme cesareti gösterebilecek üç-beş ruhu temiz insan? Bu insanlar neredeler?


Yıllardır savaş rantıyla, öldürülen insanların kanlarıyla beslenen, üç kuruş çıkarları için ruhlarını satan aydın bozuntuları neredeler?


Yıllardır binlerce insanın ölümüne seyirci kalan, binlerce çocuğun yetim kalmasına yetim seyirci kalan, binlerce sürgünlere, işkencelere, sakatlıklara seyirci kalan vicdan sahibi insanlar neredeler?


Neden kimse kılını kımıldatmıyor? Neden herkes susuyor? Neden bu savaşın ateşinin sönmesi için insanlar sokaklara dökülmüyor? Neden üniversitelerde bilinçli aydınlar çıkıp da tepkisini göstermiyor?


Barışın neresi kötü ki? Barışın nesi kötü ki?


Bu ülkenin bütün politikacıları, bütün aydınları, bütün kadınları, bütün erkekleri, bütün dağları, bütün ovaları, bütün toprağı; açın kulaklarınızı ve dinleyin. BARIŞIN NESİ SİZİ KORKUTUYOR?

  • Etiketler :
  • Van Haber