Yazarlar

MEBİT

Adliye ve Sağlık Çalışanlarının Dramı

Adliye ve Sağlık Çalışanlarının Dramı

Abone Ol

2015-04-02 15:00:00

Eski bir Adliye çalışanı olarak, Çağlayan Adliyesinde son yaşanan elim hadiseden oldukça müteessir oldum. Duvarları çiş kokan duruşma salonlarından, Adliye Sarayı diye adlandırılan görkemli binalara taşınan yargı dairelerimizde, maalesef güvenlik adına hala yerinde sayıyor olmamız çok düşündürücü. Daha Danıştay baskınının davası sürerken, sıcaklığı devam ederken, benzer ihmaller zinciri veya zafiyetler nedeniyle vuku bulan bu olay, artık bazı radikal tedbirlerin acilen ele alınmasını gerektiriyor bence.



 

Adliyede bizzat yaşayıp görmüş olduğum akıl almaz olayları buraya yazmaya kalksam, inanın sayfalar yetmez. Mahkûm tarafından duruşma salonunda rehin alınan zabıt kâtibinden tutunda, camı çerçeveyi indirip kaçan sanıklara kadar onlarca olay… Oysa polislerin bizzat görev yeri olarak çalıştığı, bazen jandarmanın hali hazırda bulunduğu, neredeyse her katta her kapıda x-ray cihazlarının olduğu adliyelerde, bu menfur hadiselerin hâlâ meydana geliyor olması gerçekten endişe verici.



 

Görevinin başında hunharca şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz, olağanüstü korunduğu söylenen, hatta her savcının odasında bulunan ‘‘panik butonuna’’ basmasına rağmen kurşunların hedefi oldu. Maalesef Devlet, Cumhuriyet’in Savcı’sını koruyamadı. Ankara’nın göbeğindeki hakim-savcı lojmanlarının güpegündüz, defalarca soyulmasını da önleyememişti. Hem de hakkında koruma kararı bulunan birçok insanın yaşadığı bir sitede. Öyle ya! Polisin yetkisi yok, jandarma bölgesi denerek yetkililerin umursamaz davrandığı, hırsızların cirit attığı savcının, hâkimin bile evinde tedirgin olarak oturduğu bir kurumun çalışanı, iş yerinde terörist bir eyleme kurban gitmiş çok mu? Hakim ve Savcıların devletin buyurma gücünü en geniş taktir hakkıyla kullanan kamu görevlileri olduğunu düşününce bu çaresizliğin boyutunu varın siz tasavvur edin.



 

Hele bu olayın gerçekleştiği gün, neredeyse tüm Türkiye’de meydana gelen elektrik kesintilerine ne demeli? Ülkemizin, son yıllarda hayal bile edilemeyen projeleri gerçekleştirmesiyle gurur duyuyoruz ama böyle trajikomik olaylar ‘‘bunlar ancak Türkiye’de yaşanır’’ dedirtmeye devam ediyor maalesef. Sabotaj ihtimali veya hayati önemdeki enerji nakil hatlarının bu kadar korumasız olması korkuları daha da artırıyor...



 

Bu ülkede en çok çalışan ve en az maaşa mahkûm edilmiş kamu kurumları hangileridir diye sorarsanız size cevabım birincisi adliye, ikincisi ise sağlık çalışanlarıdır derim. Adliye çalışanları gece gündüz, bayram, seyran ve Cumartesi Pazar demeden çalışmaktadır Komik sayılabilecek ücretlerle, yığın yığın dosyalara bakmak zorunda bırakılan, yıpratıcı nöbetlerle, son derece zor şartlar altında görev yapan bu iki kesimin, hiç olmazsa çalışma şartları ve güvenlikleri kabul edilir sınırlara çekilip, bir çözüme kavuşturulmalıdır.



 

Kucak dolusu dosyaları eve götürüp, çocuklarına ayıracakları zamanı evde mesaiye devam ederek iş yetiştirmeye çalışan arkadaşlarımı bilirim. Buna rağmen adliye en düşük ücreti alan kurum durumundadır. Eşit işe eşit ücret kuralı bile uygulanmaz. Uyap sistemi nedeniyle zabıt kâtipleri aslında birer veri hazırlama ve kontrol işletmeni statüsünde çalışıyorlar, ancak ücret olarak onların yanına bile yaklaşamıyorlar. Ayrıca yerine getirdikleri görev nedeniyle, silah, eroin ve buna benzer suç eşyalarını korumak, nakil işlerinde çalışmakla görevli olduklarından her zaman iş riskleri mevcuttur…



 

Hâkim, savcı, zabıt kâtibi veya mübaşir hiç fark etmez… Aynı şekilde doktor, hemşire, hastabakıcı… Tümüyle bu iki hizmet kolu çalışanlarının ayrıcalıklı olarak ele alınıp



sağlıklı ve güvenli ortamlarda hizmet sunmaları sağlanmalıdır. Adaletsiz ve sağlıksız bir toplum düşünebilir misiniz? O halde devletin ilk yapması gereken bu sektörün çalışanlarına gereken ehemmiyeti göstermesidir. Başta da bahsettiğim üzere, gerek adliye binaları ve gerekse hastanelerde olmak üzere, fiziki şartlarda eskiye nazaran kat be kat iyileşme olduğu hepimizin takdiridir. Fakat her gün ekranlara yansıyan ya da yazılı medyada yer alan, sağlık çalışanlarına ve adliye mensuplarına yönelik gerçekleşen bu şiddet dolu kaos ortamına, dur demenin zamanı geldi geçiyor.


 

 

Şüpheli her ölünün ya da herhangi bir ölümlü kazanın meydana geldiği bir yere ilk olarak Savcı, Adli Tabip ve Zabıt Kâtibi koşar. Başka hiçbir büro çalışanının ömrü boyunca karşılaşamayacağı cinayet, kaza sonucu veya evinde günler sonra ölü bulunan bedenlerle ilk onlar karşılaşır. Her insanın altından kalkamayacağı bir karşılaşmadır bu. İlk nöbetimde gördüğüm, hastane morgundaki çocuğun ve aynı gün kendini metruk bir evde asan adamın yüzünü, ömrümün sonuna kadar unutamam. Kimsenin ruhu bile duymaz, haberi bile yoktur ama toplumda bu işleri yapan kamu görevlilerinin de var olduğunu bilmeliyiz…



 

Ya sağlık? Sağlığı kaybetmenin ne olduğunu en iyi, hasta ve yakınlarıyla beraber bir de sağlık çalışanları bilir. Sağlık personeli öyle acı olaylarla karşılaşır ki, hastalarının yaşadığı aynı çaresizliği içlerinde hissederler. Onların acısıyla kahrolduğu gibi onlarla aynı riskleri de beraber tadarlar.



 

Örneğin hamile veya yaralı birine, kardan yolu kapanmış bir köyde erişmeye çalışan sağlıkçıların, “donma” tehlikesi ile karşı karşıya kalması birçok meslekte asla rastlanmayacak tehlikelerdir. Bulaşıcı hastalıklarla sağlık personelinin karşılaşma olasılığı, mesleki riskler içerisinde en başlarda yer alır.



 

Hele bir de bizim gibi toplum olarak hastalıklardan korunma konusunda çok umursamaz bir millete hizmet veriyorlarsa, artık hesap edin başlarındaki belayı. En son aşamada bir sağlık tesisine getirdiği hastasının, ne pahasına olursa olsun kurtarılmasını bekleyen, fakat yaşamın gerçekleriyle karşılaşan hasta yakınları bunu kabullenmek istemez. Ama duyulan öfkenin hedefine sağlık çalışanlarını oturtur. Bu olaylara son zamanlarda sıkça tanık oluyoruz. Bunun kesin çözümü sağlık tesisin kendi olanaklarıyla sağlanamaz. Güvenlik önlemlerinin artırılması veya güvenlik personelin artırılması gerekir. Ayrıca hasta yakınlarının sağlık personeliyle doğrudan görüşmesinin önüne geçilmelidir. Bu iki kesimin kurumlarında gündelik olaylardan, yapılan işten kaynaklanan stres faktörlerinden, diğer kamu çalışanlarına göre kıyas edilemeyecek kadar çok yıprandıkları ortadadır. Ayrıca en temel sorunlardan biri de çalışma süreleridir. Sağlık çalışanlarının şiddete uğrama riskinin diğer hizmet sektörü çalışanlarına oranla 16 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir.


 

Çalışanların adalet içinde hakkını aldığı, çalışma şartlarının ve ortamlarının insana yakışır bir standarda ulaştığı, en önemlisi de yöneticilerinin hakkaniyet ve adalet gözeten idarecilerden oluştuğu bir kamu düzenine ulaşmak dileğiyle.


Sağlıcakla kalın…

  • Etiketler :
  • Van Haber