2012-03-15 15:00:00
Küçükken, annelerimiz bizi iki şeyle korkuturlardı: Cinler ve askerler. İkisinden bahsettiklerinde, usul usul oturur, erkenden yatar ve o gece kabus görürdük.
Cinleri hepimiz biliyoruz. Askerleri ise sık sık gördüğümüz için ve her köye geldiklerinde birileri elleri kelepçeli götürüldüğü için beynimize kazımıştı. Hayır hayır onlar siyasetten tutuklanmıyorlardı, kaçakçılıktan.
İran ve Irak’tan sigara, sigara kağıdı, mazot, benzin gibi eşyalar kaçak yolla sınırdan geçirilir ve Türkiye’ye pazarlanırdı.
Bugün hala öyle.
İlköğretim 3. Sınıf Hayat Bilgisi Dersi’nde hepimize demokrasinin tanımı ezberletilir. Aynen şöyle: “Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir.” Bu tanım beynimize işler, damarımıza işler, kanımıza işler. Ama nedense bu tanımın ne olduğunu bir türlü anlamayız.
Kimdir halk, kendi kendini yönetmek ne demek?
Büyüdükçe, aslında hiç de kendi kendimizi yönetmediğimizi görürüz. Adımıza kararlar çoktan verilmiştir çünkü. Ne biz kendi kendimizi yönetiriz ne de…
Sonra anlamaya çalışırız. Kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi, nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamamız gerektiğini, hayayı ve hayatın gerçek suratını…
Her şey konuşulur, her şey sorgulanır, her şey anlaşılır. Ama şu demokrasi bir türlü anlaşılmaz.
Sonra anlarız ki, bizim demokrasimiz farklı bir demokrasidir. Hiç kimseninkine benzemeyen, hiçbir örneği olmayan bir demokrasi.
Bizim demokrasimizde, başka demokrasilerde konuşulmayan iki terim vardır: Biri savaş, öteki kaçakçılık. Savaş, 1984 yılında bu yana hep vardı. Ama kaçakçılık çok daha eskilere dayanır. Taa Cumhuriyetin ilk yıllarına…
Neden mi? Çok basit. Çünkü başka geçim kaynağı yok.
Bu yüzden yedi sülalemiz kaçakçılık yaptı, yapıyor, yapacak.
İsterseniz gelin hep birlikte bir akıl yürütme yapalım: Bir insan nasıl geçinir, çocuklarına nasıl bakar?
Sayalım: Memurluk. Peki bir kesim memur oldu, ötekiler?
Turizm: Bugünkü atmosferde sınır şehirlerimizin hangisinde turizm gelişti(rildi)? Şemdinli, Silopi, Saray, Özalp, Esendere… Hangisi?
Sanayi: bu saydığımız ilçelerimizin hangisinde fabrika var? Hangi sanayi alanı gelişti(rildi)?
Ticaret: Kaç kişi ticaretle uğraşabilir? Kimlerle ticaret yapacaksın? Çarşıya asker çıkmıyor, sınır ilçeler olduğu için gelen giden yok, turist yok, yabancı yok. O zaman şöyle komik bir durum çıkıyor ortaya: Her aile kendi dükkanından evine ihtiyaç malzemesi götürsün, olup bitsin. Başka yolu var mı?
Hayvancılık: Eskiden vardı. Çok daha güzeldi. Her aileden en az bir kişi hayvancılıkla uğraşırdı. Ne oldu? Her gün bir çobanın ayağı mayından kopuyordu, yaylalar yasaklandı, köyler boşaltıldı…
Peki geriye ne kaldı? Şöyle bir düşünelim lütfen, bu ilçelerdeki insanlar nasıl geçinecekler? Okumaları için gerekli özen gösterilmeyecek, sanayi alanları açılmayacak, turizm geliştirilmeyecek, en az nüfusun üç katı kadar olan askerler çarşıya gönderilmeyecek, tarım ve hayvancılık geliştirilmeyecek.
Peki bu insanlar ne yiyip ne içecek?
Akli selim olan herkesin bileceği iki yol var: Ya sınır kapıları açılacak ya da bu kapılardan kaçakçılık yapılacak. Başka bir yol bilen varsa, lütfen belirtsin.
Peki sonuç ne? İşte 33 Kurşun, işte Roboski ve işte en son Şemdinli’de tutuklananlar…
Oysa öyle topraklarda yaşıyoruz ki, yaşam standartlarının çok yüksek olması gerekir. Stratejik, coğrafik ve kozmopolit açıdan son derece verimli topraklarda yaşıyoruz. Mezopotamya’da yaşıyoruz. İnsanlığın beşiği, medeniyetin başkenti Mezopotamya’da yaşıyoruz. Son derece verimli topraklarda yaşıyoruz.
Bu konuda en pasif olanlarımız, ne yazık ki milletvekillerimiz. Şimdiye kadar bir tek vekilimiz, bu bölgenin, özellikle yukarıda saydığımız şehirlerimizin geçim sıkıntısını dile getirmedi. Sınır ticareti gibi mükemmel bir nimetimiz var. Neden konuşulmuyor? Anlamaya çalışıyorum da, gerek Van’da, gerek Hakkari’de, gerek Şırnak’ta milletvekillerimiz sahnede yoklar. Bulunmaları gereken iki yer var: Ya mecliste ya da seçmenlerinin arasında. İki yerde de yoklar, neredeler?
Van koca bir deprem geçirdi, vekillerimiz ne yaptı? Hakkari ekonomide belki de tarihinin en sıkıntılı dönemlerini yaşıyor. Vekillerimiz bu konuda ne çalışma yapıyor? Şırnak’ta daha 3 ay olmadı, Roboski unutuldu.
Şimdi denilecek ki, vekillerimizin politik duruşları var, başka işleri var, siyasi iradeleri var, var, var…
Evet olabilir. Ama şunu unutmamak lazım: Hangi koşulda olursa olsun ve misyonu ne olursa olsun, bir milletvekilinin en öncelikli görevi, seçmeninin yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışmaktır. Ayrıca bir tek misyonu olan birinin, kesinlikle milletvekili olmaması gerekir.
Milletvekili siyasi iradesini de ortaya koyar, yaşam kalitesi için savaşımını da verir, farklı kesimlerin dikkatini ve ilgisini de çeker, konuşma becerisiyle ve karizmasıyla etrafındakileri kendine hayran da bırakır.
Dönem değişti bayanlar baylar. Milletvekilinin artık sokakta slogan atacağı dönem kapandı. Bu, işin kolay boyutuydu. Şimdi irade mücadelesi dönemi başladı. Karizmasını, bilgi becerisini, halkçı duruşunu, hakçı savunmasını, ekmek savaşımını konuşturmayacak bir vekil artık alkışlanmaz.