2011-10-24 15:00:00
Geçen hafta içinde savaşın bir vahşet olduğunu bir kez daha hatırlatan iki olay yaşandı. Biri Şemdinli’de öldürülen iki PKK’linin resimleri, öteki Mardin’de mayınlı tarla ile polis arasında kalan çocuklar.
İnsanın aklına ilk olarak şu geliyor: Ya bu ülkenin insanları ne kadar duyarsızlaştı. Vicdan denilen şey, ne kadar ucuz ve beş para etmez bir şeymiş.Vicdanı olan insanın içini parçalayacak iki olay. Bu olayları izlerken içi titremeyen birine insan demek sanırım biraz zor.hani hep denir ya, “savaşın bile bir ahlakı vardır” diye. Evet çok doğru, ama vahşetini iyice sergileyen bir savaşa bırakın “dur” diyen bir toplum, vicdanı kalmamış bir koca toplumla karşı karşıyayız.
Düşünün… İki insan cesedi. Kim oldukları önemli değil. İnsan olmaları ve bu ülkede öldürülmüş olmaları yeterli. Ayaklarından bağlanmışlar ve sürüklenmişler. “Vatan bir bütündür parçalanamaz” yazısının yanına bırakılmışlar. Çocukluğumuzun vazgeçilmez andının yanına… Yıllarca “ne mutlu Türküm diyene” andıyla beyinlerimizin asimilasyona hazırlandığı bir andın yanına.
Hatırlayalım, Çanakkale Savaşı’nda düşman askerler savaşma aralarında dinlenirlerken, birbirlerine yiyeceklerini atıyorlarmış. Yani düşmanlar bile birbirlerine saygılıymışlar. İşte vicdan sahibi olmak budur.
Şimdi bu fotoğrafı görüp de içi sızlamayan kim olursa olsun, insan olduğunu ve vicdan sahibi olduğunu yeniden sorgulamalı.
Duydunuz mu bilmem, “Türksolu” diye bir dergi yayınlanıyor. Yıllardır solculuk adına faşizan tutumlar sergileyen bir dergi. Daha önce Kürtler’e doğum kontrolü yapılması ve Kürtler’den alışveriş yapılmaması için ırkçı söylemlerde bulunan bir dergi. İşte bu dergi, gerilla fotoğrafları için “işte özlenen fotoğraf” tabirini kullanarak, kapak yaptı. Derginin başyazarı Gökçe Fırat, başyazısında “mutluluğun resmi” başlığını kullandı. Bu vicdansız ve kardeşi kardeşe düşüren adam, yazısında “keşke her gün 2 değil, 200 terörist aynı şekilde yakalanıp aynı şekilde bacağından sürüklenip Atatürk büstünün önünde sergilense” diyor. Bu nasıl vicdansızlıktır?
Bu insanlık dışı söylemde bulunan kişi, bir derginin başyazarı. Yani bir aydın!
Bence savaşı devam ettiren anlayış budur. Savaşın bitmemesi için kan emen canavarca yaklaşım budur.Bu duyarsız ve kardeş düşmanı adama sormak lazım: Yetmedi mi emdiğiniz kan? Daha kaç cana kıyacaksınız?
Bir de Mardin’de savaşın vahşetini anlatan bir olay yaşandı. Gösteriye katılan ve en büyüğü 13 yaşında olan çocuklar, gözlerini kırpmadan mayın tarlasına girdiler. Düşünebiliyor musunuz? Polise yakalanmamak için çocuklar ölümü göze aldılar. Bu ülkede yaşayan herkesin bundan ibret alması lazım. Güvenliği sağlayan, herkesin en son sığındığı güç olması gereken polise bu kadar büyük bir güvensizliğin anlamı nedir?
Bu ülkede söz sahibi olan herkesin ya da akıl sahibi olan herkesin oturup düşünmesi gerekmez mi?
Nereye kadar?
Nereye kadar canlar yanacak?
Solculuk gibi büyük bir değeri savaş çığırtkanlığı için kullanan bir ülke haline geldik. Çocukların polisten kaçıp mayın tarlasına sığındığı bir ülke haline geldik. Vicdanların katılaştığı, ölümlerin kutsandığı bir ülke haline geldik. Cesetleriyle övünen bir ülke haline geldik.
Yetiş Ya Rabbi. Yetiş, durduramıyorum ölümü!