Yazarlar

MEBİT

Savaş Sürüyor

Savaş Sürüyor

Abone Ol

2011-07-18 15:00:00

             İki kurt kavga eder. Kavga etmelerinin nedeni, yakaladıkları avı paylaşamamaları. Aslında av epey büyüktür ve ikisine de yeter. Ama büyüklük ve bencillik  psikolojisi, ava tek başına sahip olmak istemelerine neden olur. Kurtlardan biri iri yapılıdır, öteki ise cılızdır. Bir süre kavga ettikten sonra, cılız kurt avını bırakır ve kaçmaya başlar. Bunu gören iri kurt da onu yakalamaya çalışır. İkisi de avını terk eder. Bu arada başka kurtlar afiyetle avı yerler. Uzun bir süre koşuşturduktan sonra, iri kurt cılız olanı yakalar. Yakalanacağını hisseden cılız kurt, sırtüstü yatar ve teslim olur. İri kurt ise cılız kurdun teslim olduğunu görünce canını bağışlar ve usulca yanından uzaklaşır.

 

            Aslında her iki kurt da hedefine ulaşmıştır. Ama asıl soru şu: Hangisi daha güçlü?

 

            Savaş böyle bir şey işte. Güçlü olma psikolojisi yüzünden insanlar ölür, sakat kalır, hapse girer, yetim kalır… Savaş vahşettir. Açlıktır, sefalettir, kandır, gözyaşıdır. Nerede umut yoksa, orada savaş vardır. Nerede kardeşlik ve birliktelik yoksa, orada savaş vardır. Nerede yıkılmış evler, yakılmış köyler, dul kalmış kadınlar, yetim kalmış çocuklar varsa, orada savaş vardır. Nerede kötülük, acımasızlık, çözümsüzlük varsa, orada savaş vardır.

            Türkiye’de de bu şekilde devam eden bir savaş var. Hatta Türkiye’deki savaş, kirli bir savaştır ve vahşetin doruğu ulaştığı bir savaştır.

            İki ülkenin savaşı değil bu. İki düşmanın, iki coğrafyanın, iki imparatorun savaşı değil. Binyıllardır birlikte yaşamış kardeş halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesidir.

Aslında sorun çok basit. Sorunun çözümü de çok basit.  Binyıllardır kardeşçe eşit yaşamış halklar, 1923 yılında birlikte bir cumhuriyet kurdular. Cumhuriyeti kurmak için beraber bedeller ödediler ve bu bedelleri ödeyenlerin evlatları eşit bir şekilde yaşamak istediler. Bu cumhuriyetin sürekliliği için bir anayasa yaptılar. Ancak cumhuriyetin ilanından hemen sonra, üstünlük psikolojisi yüzünden kardeşlik bozuldu. Üstünlük psikolojisine göre, “Türk” olan kardeşler üstün olmalıydı. “Ama neden” diye karşı çıkanlar asıldı, kesildi, sürgün edildi. Binyıllardır kardeş olan halkların kardeşliği, böylece bozulmuş oldu. Sorun bu kadar basit.

Peki çözüm nedir? O da çok basit: Herkesin eşit olması. Tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi bütün halkların kardeşçe yaşaması…Bunu uygulamak çok mu zor, hayır. 1924 anayasasını uygulayalım, iş tamamdır. Farklı bir şey isteyen yok ki.

Şimdi gelelim günümüze… Son birkaç gündür, bir kez daha anladım ki Türkiye’nin yöneticileri gerçekten beceriksiz. Olaylar olduğunda, insanlar öldürüldüklerinde liderlik vasıflarının zerresini barındırmayan bir lider sürüsü. Lider zor zamanlarda belli olur. Ama bizde zor zamanlar oldu mu, liderler sıradan birer yurttaş gibi davranıp, kanı kanla yıkamaya çalışıyorlar. Söylemleriyle halkı yatıştırmaları gereken yerde, insanları tahrik eden bir söylem geliştiriyorlar. Ne oluyor sonra, sonra ülke 10 yıl geriliyor.

Lider soğukkanlı olmak zorundadır. Ne olursa olsun, asla toplumun tansiyonunu arttırıcı bir söylemde bulunmamaları, toplumu sakinleştirici ve yönlendirici bir rol üstlenmelidir.

Ayrıca şunu bilmek gerekir: Hala insanlar öldürülüyorsa, bunun en büyük sebebi, liderlerin beceriksizliğidir. İki kardeş halk birbirini neden hala öldürüyor?

Ne deniliyor şimdi? “Herkes eşittir.” Farz edelim ki öyledir. Ama öyle olana kadar on binlerce can toprağa düştü. On binlerce insan yetim kaldı, sürüldü, işkence gördü. Bu kadar basit midir ki bir televizyonla, bir radyoyla eşitlik sağlansın? Peki ödenen bedellerin hesabını kim verecek? Küçük bedenine 17 kurşun sıkılan Uğur’u, Ceylan’ı, Buse’yi ve daha yüzlerce masum insanın bedeli kimden sorulacak? Yakılan ormanları, yıkılan evleri, parçalanan cesetleri kim unutabilir?

Bu sorularını bulmaya çalışan devlet, büyük devlet olmuştur. Kendisiyle yüzleşemeyen, hala olayların ciddiyetini kavrayamamış bir liderler sürüsü var bu ülkede.

İnsanlar devlet kurarlar, devlet yıkarlar, devrimler yaparlar, isyan ederler. Ama bunları çözmek devletin işi. Şimdi soruyorum: Bu büyük sorunu halletmek için devlet yetkilileri neler yaptı? Hala operasyon ve silahlı gücüyle övünen bir liderler sürüsü yönetiyor bu ülkeyi. Farklılıkları kucaklayan ve koşulsuz kabul eden bir lider var mı bu ülkede? Hayır.

Diyarbakır’da canlar toprağa düştü. Bu canlar için üzülmeyen, içi burkulmayan biri, insanlığını yitirmiştir. Ancak sorun şu: Farz edelim ki bu çatışmada 15 gerilla öldürülmüş olsun ve hiç asker öldürülmemiş olsun. O zaman bu ülkenin liderleri, göğüslerini kabarta kabarta ordunun başarısından mı bahsedeceklerdi? Çatışmada öldürülen 20’nin üstünde insan var. Kaçı gerilla kaçı asker, ne fark eder. Sıradan bir duyarlılığa sahip olan biri bile bunu bilir. Bu ülkeye barışın gelmesi için birazcık da olsa çaba gösteren bir lider bunu anlamalıdır. Aksi halde sorun çözülmez ve ölümler devam eder.

Şimdi şunu bilmekte yarar var: Güçlü olmak saldırgan olmak değildir. Güçlü olmak, büyük olmak da değildir, cılız olmak da. Güçlü olmak, insan haklarına sahip çıkmaktır. Güçlü olmak demokrat olabilmektir. Güçlü olmak, bütün yurttaşlarını kucaklayabilmektir. Güçlü olmak nezaket, sabır ve şefkat duygularına sahip olabilmektir. Güçlü olmak, barışı savunabilmektir.

Şimdi tarih sayfalarına bir soralım bakalım. Sokrates mi güçlüydü, yoksa onu katledenler? Hahhac-ı  Mansur mu güçlüydü, yoksa onu katledenler mi? Ş.Said mi, Gaffar Okkan mı, Musa Anter mi, Ahmet Kaya mı, Deniz Gezmiş mi, Yılmaz Güney mi, H.Dink mi güçlü, yoksa onları katleden sistem çürüğü mü?

Ne diyorlar lider sürümüz, biliyor musunuz? Şöyle öldürmek ahlaksızlıktır, kalleşliktir gibi saçma sapan sözler. Ya savaşın ahlakı mı olur? Savaş başlı başına vahşettir, bayanlar beyler. Siz savaşı hala çocuk oyunu mu sanıyorsunuz?  Bu yüzden mi hala barış için ciddi adımlar atmıyorsunuz? 


  • Etiketler :
  • Van Haber