2025-05-16 13:34:08 | Son Güncelleme : 2025-05-18 08:32:43
Van’da son aylarda şiddet olaylarında sıradışı ciddi bir artış gözlemlenmeye başladı. Birkaç yıldır alışılmışın dışında gergin bir ortamın hakim olduğu kentte sokak ortasında silahlı ve bıçaklı kavgaların arttı, ölümlü olaylar sık sık duyulur oldu.
Şehrivan Gazetesi'nden Fatma Nur Polatcan ve Zenün Yeşil'in haberine göre; Mahallede, caddede, sokakta her yerde öfke patlaması yaşanırken yaşanan olaylar vatandaşı da tedirgin etmeye başladı. Özellikle son birkaç aydır kentte farklı mahallelerde meydana gelen çatışmalar ve kavgalar, sosyal medyada geniş yankı uyandırırken Van’da meydana gelen olaylar ve öfke patlaması halk arasında büyük endişe yarattı. Kentteki gergin hava sürerken konuyla ilgili Şehrivan’a konuşan Türk Psikologlar Derneği Van İl Temsilcisi Psikolog Selva Kaya, artan şiddet olaylarının ekonomik zorluklar, toplumsal gerilimler ve stresle doğrudan ilişkili olduğunu belirtti. Kaya, şiddetin önüne geçilmesi için hem psikososyal destekler artırılması hem de toplumsal bilincin oluşturulması gerektiğini dile getirdi.
KAYA: ŞİDDET OLAYLARININ TEMELİNDE MADDİ VE MANEVİ KAYNAK EKSİKLİĞİ VAR
Konuyla ilgili konuşan Kaya, Van’da son zamanlarda artan şiddet olaylarını değerlendirdi. Mecvut durumla ilgili değerlendirmeler yapan Kaya, öfke patlaması ile ilgili olarak, “Van’da son zamanlarda özellikle artış gösteren şiddet olaylarına temelde maddi ve manevi kaynak eksikliğinin yol açtığını söyleyebiliriz. Maddi kaynak dediğimiz şey insani şartlarda yaşamı idame ettirmeye imkân tanıyacak, sürekliliği olan ekonomik alt yapıdır. Manevi kaynakları ise içsel ve dışsal olarak ikiye ayırabiliriz. Dışsal kaynaklar kişiyi destekleyici nitelikte aile, arkadaş, partner gibi tatmin edici sosyal bağlar; içsel kaynaklar kişiyi hayata bağlayan değerler, motivasyonlardır. Bu kaynakların eksikliğinde kişi dış dünyanın problemleriyle baş etmek konusunda yetersiz kalır, yaşama dair motivasyonunu kaybetmeye başlar ve bu da kişiyi daha depresif, öfkeli, saldırgan biri haline getirir” dedi.
“İŞSİZLİK VE EKONOMİK SORUNLAR BU TÜR OLAYLARI TETİKLİYOR”
İşsizlik ve ekonomik sorunların bu tür olayları tetiklediğini belirten Kaya, “Ekonomik sıkıntılar, işsizlik oranları ve stresin bu tür olayları tetiklediğini düşünüyorum. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde de bunu görebiliriz. Kişi temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayacak maddi imkânlara sahip değilse veya işsiz kalma, piyasaların hareketliliği, çalışmasının karşılığını alamama gibi durumlardan ötürü ekonomik bir belirsizlik yaşıyorsa piramidin üstünde kalan diğer ihtiyaçlarını karşılamak konusunda yetersiz kalır ve bu da kişiyi daha tükenmiş bir hale getirerek depresif duygudurum, bağımlılık, öfke, saldırganlık gibi olumsuz durumlara açık hale getirir” ifadelerini kullandı.
ŞİDDET OLAYLARI HANGİ YAŞ GRUPLARINDA GÖZLEMLENİYOR?
Öfke ve şiddetin toplumun her kesimine yayıldığını dile getiren Kaya, “Toplumsal bunalım sebebiyle yaşanan olumsuzluklar zincir halinde herkesi etkilemekte maalesef. Bu durumda patronuna öfkelenen kişi öfkesini ona yansıtmak yerine evde eşine yansıtırken, eş çocuğa, çocuk diğer çocuklara, oyuncaklara, hayvanlara yansıtmakta ve böylece öfke ve şiddet toplumun her kesimine yayılmaktadır. Bununla beraber bunalım ve öfke yaşamak konusunda risk altında olanlar öncelikle doğası gereği ergenler olmaktadır. Ayrıca iş kurma, diploma alma, evlenme, ev geçindirme gibi toplumsal beklentiler altında ezilen; erken yetişkinlik dönemi dediğimiz 22-40 yaş arasındaki bireyler de ciddi risk altındadır” diye konuştu.
“AİLE BAĞLARININ ZAYIFLAMASI ŞİDDET OLAYLARININ ARTMASINA YOL AÇTI”
Kaya, aile içi ilişkilerin önemini dile getirerek, “Aile toplumu bir arada tutan, kişilerin birbirine bağlılığını sağlayan bir sosyal tutkal gibidir. Aile içi tatmin edici samimi bağlar azaldıkça kişi aidiyet ve sevilme, değer görme hislerini kaybetmeye başlar. Bu da daha önce bahsettiğimiz manevi kaynak eksikliğine yol açarak kişiyi öfke kontrol problemlerine açık hale getirir. Son dönemlerde aile bağlarının zayıflaması da ne yazık ki şiddet olaylarının artmasına yol açtı” diye aktardı.
SOSYAL MEDYA KULLANIMININ ARTAN ŞİDDET OLAYLARINA ETKİSİ NEDİR?
Sosyal medyanın etkilerini dile getiren Kaya, “Sosyal medya toplumsal farkındalık kazandırmakla beraber yaşanan olumsuz durumların normalleştirilmesine de ciddi oranda yol açmaktadır. Özellikle haberlerde yayınlanan şiddet içerikli olaylara sosyal medyadan spekülasyonlar ortaya atılmakta, işlenen suç ile ilgili detaylar aşırı yayılmaktadır. Bu da suça yönelik ilgi uyandırarak ona özendirici bir hal almakta ne yazık ki. Ayrıca aşırı sosyal medya kullanımı kişiye suni bir sosyal ortam sağladığı için kişi tatmin edici, sağlıklı ilişkiler kurmaktan uzaklaşmakta bu da öfkenin de içinde olduğu olumsuz duygulanımlara zemin hazırlamaktadır” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİMCİLERE BU KONUDA ÖNEMLİ ROL DÜŞÜYOR”
Eğitimcilere düşen görevi dile getiren Kaya, “Gençlerin yaşları ve sosyal durumları gereği zamanlarının çoğunu okul, dershane gibi eğitim kurumlarında geçirmesi beklendiği için bahsi geçen konuda eğitimcilere önemli rol düşmektedir. Eğitimcinin şefkatli, değer verici, sahiplenici tutumu gençleri yanlış bağlar kurmaktan koruyacak ve tavsiyelerinin daha etkili olmasına imkân tanıyacaktır. Böyle bir tutum geliştirdikten sonra gençlere yapılacak duygu, davranış koçluğunun gençlerinin olumsuz davranışlarının azalmasında önemli rol oynayacağını düşünüyorum” dedi.
“PSİKOEĞİTİMLERLE KİŞİLERİN PSİKOLOJİK ALT YAPISI GÜÇLENDİRİLMELİDİR”
Toplumsal öfkenin azalması ve sağlıklı iletişim kurulabilmesi adına neler yapılması gerektiğini dile getiren Kaya şunları söyledi: “Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi üzerinden anlatacak olursak atılması gereken en önemli adım istihdamın ve ekonomik desteklerin arttırılmasıyla kişilerin beslenme, giyinme, barınma güvenlik gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması olacaktır. Bu sağlandıktan sonra kişilere sosyalleşebilecekleri alanlar oluşturulması ve sağlıklı bağlar kurulmasına imkân tanınması faydalı olacaktır. Ayrıca duygu farkındalığını arttıracak psikoeğitimlerle de kişilerin psikolojik alt yapısı güçlendirilmelidir. Ek olarak 2025’in Aile Yılı ilan edilmesiyle ailenin güçlendirilmesine dair atılan adımları takip etmek ve sağlanan imkânlardan faydalanmak da aile bağlarının güçlenmesine katkı sağlayacaktır.”
KAYA: HUKUKİ ANLAMDA ADİL UYGULAMALARIN HAYATA GEÇMESİ GEREKMEKTEDİR
Toplumun bu tür şiddet olaylarına karşı daha duyarlı ve bilinçli hale gelmesi için uzun vadede atılması gereken adımları ifade eden Kaya, “Öncelikle hukuki anlamda adil uygulamaların hayata geçmesi gerekmektedir. Çünkü suçu işleyen kişi bu suçla ilgili herhangi bir caydırıcı yaptırımla karşılaşmayacağını bildiği için kolayca şiddete başvurabilmektedir. Bununla beraber daha önce de bahsettiğimiz gibi ekonomik kaynakların güçlendirilmesi ve ardından toplumun psikoeğitimlerle ve bireysel psikoterapilerle desteklenmesini uzun vadede atılması gereken diğer adımlar olarak sıralayabiliriz. Burada özellikle anne ve çocuk destekli uygulamaların fayda sağlayacağı kanısındayım çünkü toplumsal çürüme ancak çocukların her anlamda gelişimini destekleyerek durdurulabilir” diye aktardı.
“TOPLUMU İYİLEŞTİRMEK İSTİYORSAK BİREYSEL İYİ OLUŞU ÖNEMSEMEMİZ GEREKMEKTEDİR”
Kaya, toplumu iyileştirmek için bireysel iyi oluşu önemsemek gerektiğini dile getirerek, “Toplum ve birey karşılıklı etkileşim halindeki iki yapıdır. Toplum yaşanabilir bir yapıdaysa bireyler daha mutlu, motive, barışçıl bir halde olur ve bu da toplumun iyilik seviyesini arttırır. Tersi durumda bireyler karamsar, umutsuz, depresif ve öfkeli olacaktır ki bu da toplumda şiddet ve suç oranlarını arttırarak bireyleri git gide daha kötü bir duruma getirecektir. Hal böyleyken toplumu iyileştirmek istiyorsak bireysel iyi oluşu önemsememiz gerekmektedir” diye aktardı.
BİREYLERE DEĞERLİ OLDUKLARINI HİSSETTİRMEK GEREK
Bireylere değerli olduklarını hissettirmenin önemini ifade eden Kaya sözlerini şöyle tamamladı: “Bu da öncelikli olarak kişilerin temel ihtiyaçlarını eksiksiz bir şekilde sağlayarak sonrasında da bireylerin öz değer algılarını arttırarak sağlanabilir. Yani kişilere, özellikle de geleceğimizi teslim edeceğimiz bugünün çocuk ve gençlerine bir birey olarak değerli olduklarını toplumun her kademesinde hissettirmek gerekmektedir. Bu anlamda ebeveynlere, eğitimcilere, toplumdan sorumlu kurum ve kuruluşlara büyük rol düşmektedir.”
Bu habere ilk yorum yapan sen ol.