2015-05-13 15:00:00
Lafı hiç uzatmayacağım. Zira her sene aynı filmi izliyoruz. Ne vakit takım iyi sonuçlar almaya başlasa, acaba diyorum ‘’o gizli el’’ ne zaman devreye girecek?
Nitekim hiç gecikmiyor, tam zamanında müdahale ediyor ve küt!
Başladığımız yere tekrar geri dönüyoruz…
Ya bir puan farkla ya da averajla küme düşmekten son anda, son maçta kurtuluyoruz. İlin sahip olduğu futbol ( Vanspor) markası ve cefakâr seyircisi sayesinde, takım 3. Lige çıktıktan sonra görülmemiş bir başarıyla, aynı yıl 2. Lig ardından da birinci ligin kapısına dayandığı 2009- 2010 sezonunda da yine ‘’o gizli el’’ 1.lige çıkmayı garantilemişken devreye girmişti.
Adeta ‘’haddini bil’’ diyerek bir anda takımın direkt 3. Lige kadar düşmesine neden olmuştu.
Geçen yıl takım ligde ve kupada inanılmaz sonuçlar alıp koskoca takımları devirirken, yine ‘‘o gizli el’’ hoop! Nereye koşuyorsun? Diyerek frene basmıştı.
Mevcut Hoca değiştirilip, kendi vizyonlarına hizmet eden kişiyi getirip, bu sezon olduğu gibi 1 puanla zar zor ligde bırakılmıştı bu takım.
Bu sezon da takımın durumu iyi gitmezken, kongre sonrası yeni bir yönetim iş başına gelmişti. Hatta o hafta bağlandığım ‘’Dobra Spor’’ canlı yayınında, hiç umudumun olmadığını, mantalite değişmedikten sonra, başarının Van için hayal olduğunu dile getirmiştim.
Bir hafta sonra aynı programa çıkan yeni yönetim, takımın puan cetvelini görmezden gelerek, Engin Konca’nın ‘‘hedefiniz nedir?’’ sorusuna direkt olarak ‘‘şampiyonluk’’ diye cevap vermişti.
Hem de play-off oynamadan!
Bu hedefe başta ben olmak üzere, ekran başındakiler ve tüm taraftarlar gülmüştük.
Fakat ‘‘Yiğidi öldür hakkını yeme!’’ demişler. Takım o haftadan sonra son yılların en başarılı çıkışını yapmış, ikinci yarının en flaş takımı oluvermişti. Tam üst üste 6 (altı) hafta içerde-dışarda galip gelerek bir anda play-off’un kapasını aralamıştı.
Yeni yönetim dediğini yapmış, ara transferde başarıyı yakalamış, özellikle kaleci ve forvet mevkiine isabetli transferlerle yetenekli futbolcular kazandırmıştı.
Ardından, ‘‘direkt şampiyonluk’’ parolasının gereğini yerine getirircesine mücadele vererek, uzun yıllar sonra tribünlerin dolmasına, taraftarlar arasında yeniden bir sinerji doğmasına sebep olmuştu.
Ve fakat ‘’o gizli el’’…
Tüm bu olanları izleyip, elini ovuşturup, harekete geçeceği zamanı kollamaya başlamıştı bile. Çok geçmeden takım önce maç kazanamamaya, daha sonra içerde dışarda mağlup olmaya ve son maçta da kıl payı ligde tutunmaya mahkûm oldu.
İşte bu yüzden, sonu belli olan ve her yıl temcit pilavı gibi önümüze konulan, adeta zekâmızla alay eden zihniyet yüzünden ne inanç kaldı, ne iştah, ne de özgüven.
Benim şahsi görüşüm, başarıyı istemeyen bir güruhla, anlayışla ya da son günlerin moda deyimiyle bir üst akılla karşı karşıyayız.
Adına siz ne derseniz deyin, ben artık başka bir mana bulamıyorum. Öğrenilmiş çaresizlik neyse psikolojide, bunun değişik bir örneği olan ‘‘öğrenilmiş başarısızlığı’’ yaşıyoruz her sene burada.
İnsanların duygularıyla, hayalleriyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadınız ve bir kenara ittiniz.
Yani evet, yine başardınız...