Yazarlar

MEBİT

İŞÇİ SINIFININ DERİN YALNIZLIĞI

İŞÇİ SINIFININ DERİN YALNIZLIĞI

Abone Ol

2015-12-21 15:00:00

Bütün sömürü düzenlerinde sermaye sahipleri kendi rantlarını maksimize ve maliyetlerini minimize etmek adına her türlü yolu deniyor. Bunların başında; üretim maliyetini düşük tutma, ucuz işgücü, uzun çalışma saatleri, dinlenme-boş zaman sürelerinin kısatılması, sigortasız çalıştırma vb hususları sayabiliriz.


Ayrıca işçilerin anayasal ve evrensel hukuktan kaynaklı iş sağlığı ve güvenliği, sigortalılık, sendikalı olma ve grev hakkı gibi bir takım hakları da iktidar yardakçılığı yapan burjuvazist sermaye sahipleri tarafından gasp ediliyor. Bütün bu handikaplar karşısında bir işçinin bireysel mücadele yürütüp zafere ulaşması elbette mümkün değildir. Dolayısıyla bütün işçilerin hegemonik burjuvazist sınıfa karşı sınıf temelli bir mücadele yürütmeleri kaçınılmazdır. Proleterya diktatörlüğü ancak bu şekilde kurulabilir ve dolayısıyla işçilerin hak –hukuk talepleri bu yolla sağlanır. İşçi sınıfının gerçekleştirmiş olduğu mücadele tarihine bakıldığında, bugün için var olan bir çok kazanım bütün engellenmelere, zorluklara rağmen elde tutulmuş ve daha fazlasını kazanmak için işçi sınıfının gereken birikim ve tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Her ne kadar sınıfsal temelde köklü bir sınıf olsa da işçi sınıfı, gerek dünya genelinde gerekse Türkiye çapında yetersiz ve zayıf olduğu dönemler de vardır.  


Bunun farklı sebebleri olmakla birlikte bir kaçını şöyle sıralayabilirim. Sendikasızlaştırma, sendikal bürokrasi, örgütsüzlük, sınıf bilincinin yoksunluğu, işkolu barajı ve mücadele ruhunun zamana yayılmaması gibi hususlardır. Bunların içinde Sendikal Bürokrasinin varlığı adeta işçi sınıfının ayağına vurulmuş bir prangadır. Bu durum hem mücadele ruhunu hantallaştırıp kullanılacak direniş metotlarını etkisizleştiriyor hem de iktidarlar ile ‘’uzlaşmacı’’ bir ruh halinin işçi sınıfı üzerinde hakim olmasına sebep oluyor. Uzlaşmacı bir vasfa sahip Sendikal Bürokrasi, iktidarların dayatmalarına itiraz etmeyerek işçi sınıfının en önemli iki özelliği olan ‘’itiraz’’ ve ‘’direniş’’ vasıflarını köreltip, ‘’uysal’’ ve ‘’teslimiyetçi’’ bir işçi sınıfının var olmasını sağlamaktadır. Yine işçi sınıfının örgütlenme gücünü kırmak için, egemenler ve sermaye sahipleri tarafından başvurulan bir diğer yol da Sendikasızlaştırmadır. Bu şekilde işçilerde sınıf bilincinin ve örgütlü mücadelenin oluşması engellenmiş oluyor.


Özellikle Türkiyede işçi sınıfının bu kadar dağınık olması ve etkin, devrimci bir direniş sergileyememesi, 12 Eylül faşist dikta rejiminin bir bütün olarak toplumu baskı altına alıp bir korku hegemonyası kurduğu gibi, şüphesiz işçi sınıfının da üzerinden bir silindir gibi geçerek onu pasifize etmeyi başarabilmesidir. Burjuvazist sermaye sahipleri işbirliği içinde oldukları iktidarların olanaklarından faydalanarak, işçi sınıfının mücadelesini sekteye uğratarak onları itibarsızlaştırıp meşru taleplerinden vazgeçirtmek için medya güçlerini de işçilere karşı kullanıyorlar. Dolayısıyla burjuvazi, medya yoluyla insanlara ‘’kurtuluş bireysel mücadelede’’, ‘’çok çalışan kazanır’’ ( bu iki cümle alıntıdır) gibi direniş kırıcı ve bireysel davranmayı aşılayıcı söylemlerde bulunarak insanları yanlış yönlendirip işçi sınıfının umutlarını kırmayı amaçlıyor. Kapitalist modernitenin muktedirliğini yapan burjuvalar ve iktidarlar kendi güç ve imkanlarını paylaşmamak için tarih boyunca işçi sınıfına karşı, sürekli bir baskı ve sindirme yoluna gitmiştir. Dünya genelinde işçiler ne zaman bir hak talebinde bulunsa patronların hışmına uğramıştır. Grev hakkını kullansa, derhal yaka paça fabrikalardan atılmıştır. Yürüyüş ve eylemlerde acımasızca kurşuna dizilmiştir. Oysa kapitalistlerin yaratmak istediği işçi profili; 14-16 saat çalışacak, sağlık ve güvenliği önemsenmeyecek, vardiyalı bir şekilde fazla mesai yapacak ve tamamen onun denetiminde olacak bir ‘’ücretli köle’’ olmasıdır. Unutulmamalı ki, sermayedarlar sömürdükçe haz alan ve haz aldıkça daha da sömüren - Marx’ın da dediği gibi – ‘’vampirlerdir.’’  Bu vampirlere karşı işçi sınıfı ne yapmalıdır? Öncelikle işçiler  arasında örgütlü sınıf bilinci yaratılmalı, mücadele ruhu stratejik yöntemlerle zamana yayılmalı, iktidarlar ile uzlaşmacı ve işbirliği içinde olan Sendikal Bürokrasiye son verilmeli, kendi içinde dayanışma ve direnişi kitleselleştirmelidir. Bütün bunlarla birlikte işçi sınıfı devrimci bir tutumla halk desteğini almak için aynı zamanda örgütsel bir politika çerçevesinde her zaman sosyal, siyasal ve iktisadi hayatın bütün dokularında yer alarak söz sahibi olmalıdır.

 

NOT: Bu yazıyı SOMA katliamında can veren emekçilere ithaf ediyorum.

  • Etiketler :
  • Van Haber