2020-06-23 15:00:00
Dünyayı stop ettiren Korona virüsün etkileri henüz tam olarak geçmezken, oluşacak yeni dünya düzenine, birçok devlet şimdiden büyük hazırlıklar yapıyor. Örneğin, bir süre önce tarımda söz sahibi Rusya, Hollanda gibi ülkeler bazı tarım ürünlerinin ülke dışına ihracatına kısıtlama getirerek ilk adımlarını atmıştı. Pandemi süresince tam bir hapis hayatına dönen günlük yaşamda insanlar, en çok gıda ve iletişim araçlarına ihtiyaç duydular. Ayrıca korunma ve tedavi amaçlı sağlık hizmetleri, ilaç ve tıbbi malzemeler en çok aranan, kıymete binen gereksinimler oldu. Böylece önümüzdeki yıllarda dünyaya yön verecek olan stratejik kurumlar; tarımsal üretim yapanlar, sağlık hizmetleri verenler ve iletişim şirketleri olarak ön plana çıktı. Kuşkusuz ülkemizi de yakından ilgilendiren bu alanlarda, özellikle de tarım sektöründe çok önemli fırsatlar Türkiye’yi bekliyor olacak…
Demem o ki, tarımda kendine yeten 7 ülkeden biri olmak hedefini artık çok daha geniş tutup kendimizden başka yedi ülkeyi daha doyuracak tarımsal üretimi hedeflemeliyiz. Bunu gerçekleştirmek için toprağımız, tohumumuz, suyumuz, fidanımız, insanımız var. Yapabiliriz...
Türkiye dünyada 55 üründe ilk 10 üretici arasındadır. Üretiminde dünya birincisi olduğumuz ürünler fındık, kayısı, incir, kiraz, ayva ve haşhaştır. Dünya ikincisi olduğumuz ürünler: karpuz, kavun, pırasa, bal, fiğ; dünya üçüncüsü olduğumuz ürünler ise mercimek, elma, salatalık, yeşilbiber, yeşil fasulye, kestane, antep fıstığı ve çilektir. Birçok ürünün de Anavatanının Anadolu olduğu kabul edilir bunlar: buğday, arpa, mercimek, nohut, soğan, sarımsak, havuç, zeytin, üzüm, incir, fındık, antep fıstığı, ceviz, badem, elma, armut, ayva, nar, erik, kiraz ve vişne. Ülkemizde bunların dışında bolca yetiştiriciliği yapılan önemli ürünler de sayabiliriz: çavdar, yulaf, bakla, bezelye, kuşburnu, kekik, ahududu, alıç, ahlat, karadut, keçiboynuzu, böğürtlen, kızılcık, muşmula, menengiç, üvez, anason, bektaşi üzümü, çam fıstığı, kara yemiş, koca yemiş…
İnsanlık tarihinin ilk tarım topluluklarının boy gösterdiği Fırat ve Dicle havzalarının sahibi bir ülke olarak bu ortak mirasımız olan tarım konusunda her birimizin ayrı birer sorumluluğu var. Lakin Türkiye’nin kırsal nüfusu hızla azalmakta köyden kente göç gün geçtikçe artmaktadır. Son 10 yılda Türkiye kırsal nüfus kaybında dünyada dokuzuncu sıraya yükselmiş durumda. Yani üretici kesim göç etmekte, toprakla uğraşmayı ihmal etmekte çiftçi nüfusu gittikçe yaşlanmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığımızın Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) bakılırsa 2019 yılı itibarıyla kayıtlı toplam 2.264.090 kişi var. Bir bu kadar kişinin de sisteme kayıtlı olmadığını varsayarsak toplam çiftçi sayımız 5.097.000 kişiye denk gelmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun %76’sı tarımla geçimini sağlarken günümüzde bu haliyle tarımsal istihdam %18,2’ye gerilemiştir. Ülkemizde ortalama çiftçi yaşı ise 55-58 aralığındadır.
Öncelikli hedef olarak tarım ürünlerinin süpermarket raflarında yetiştiğini sanan yeni nesli üretime katmak en azından farkındalık yaratmak adına, çocuklarımıza daha okul çağından başlayarak tarımı, doğayı, üretmeyi sevdirmeliyiz. Bunun için okullarda müfredata tarımsal üretim dersi, özel programlar ve etkinliklerle üretim sevgisi ve becerilerine ulaşmaları için eğitimler eklenmelidir. Ortalama çiftçi yaşını 25-35 aralığına indirmemiz gerekmektedir. Bunu başarmanın yolu, çiftçiliğin mesleki itibarının yükseltilmesi, toplumun tüm kesimlerindefarkındalık yaratılması, gençlerin tarım sektörüne ilgi duymasının sağlanmasıdır. Korona sonrası tam da bu fırsat yakalanmıştır…
Genel olarak tarım arazilerimiz küçük ve orta ölçekli, parçalı arazi yapısına sahiptir. Dolayısıyla kişi başına gelir diğer sektörlere göre düşüktür. Bu durum tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Bu nedenle, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak için arazilerin toplulaştırılması, sulama olanaklarının iyileştirilmesi, teknoloji kullanımının artırılması ve birçok yeni tarımsal politikalar geliştirilmesi gereklidir. Tarımımızın en büyük sorunu gün geçtikçe artan girdi maliyetleridir. Mazot, gübre, ilaç gibi üreticinin en çok ihtiyaç duyduğu sarf malzemelerini sübvanse edici politikalar ve projelere hız verilmelidir.
Bu amaçla Tagem öncülüğünde başlatılan normal yakıt giderinin yirmide biri kadar enerji harcayacak olan elektrikli traktör projesi büyük umutlar vadediyor. Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığının tarımsal üretime destek amacıyla gerek alan bazlı gerekse ürün bazlı olarak üreticiye sunduğu 44 kalem destekleme ödemelerinin yanı sıra TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) tarafından da muhtelif destekler verilmektedir. Yine IPARD (Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Programı) tarafından da çeşitli desteklemeler sağlanmaktadır. Öte yandan Tarım ve Orman Bakanlığınca 2006 yılında kabul edilen Tarım Kanununa göre GSMH’nin %1 tutarındaki kaynağın tarıma destek olarak ayrılması hükme bağlanmıştır. Fakat bugün uygulanan destekler ise bunun ancak yarısı kadardır. Bugünden tezi yok tarıma ayrılan kaynağın en az 2-3 katına çıkarılması gerekiyor.
Ülkemiz farklı ekoloji ve toprak yapılarına sahiptir. Bu farklılıklar tarımsal üretim faaliyetlerini de çeşitlendirmektedir. Ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan zenginlik oluşturmaktadır. Bu nedenle çiftçilerimizin vizyonunu geliştirip ürünlerde çeşitlilik ve artış sağlanırsa gelirlerine de bu olumlu bir etki yapacaktır.
Örneğin, kenevir üretiminin kontrollü şartlarda ekim alanlarının çoğaltılması kararı buna olumlu bir örnektir. Bu zenginlikler bir fırsat olarak bulunmaktadır. Yanı başımızda bulunan Avrupa pazarı piyasaya sunulan ürünlerin en önemli alıcısı konumundadır. Kendi alanımdan örnek vermem gerekirse, mesela dünyanın en büyük ceviz üreticisi ve ihracatçısı olan ABD’den çıkacak ceviz yüklü bir geminin Avrupa’ya ulaşması en az 19 gün sürmektedir. Bu ne demektir? Ülkemizde iç tüketim fazlası ihracata yetecek miktarda ceviz ürettiğimiz takdirde Avrupa pazarına Amerika’dan tam 19 gün önce girmemiz demektir. Bu coğrafik avantaj çok müthiş bir fırsat sunmaktadır. Sadece ceviz değil akla gelen tüm tarımsal ürünlerde bu avantaja sahibiz. Tarım 4.0. Diğer bir deyişle dijital tarım…
Yani bugünün teknolojileri ile yeni yazılımlar, insansız, uzaktan kumandalı ekipmanlarla tarımın, daha doğrusu üretimin yönetilmesi. Uçurduğunuz bir dronla rekolte tahmini yapmak veya çektiğiniz bir fotoğrafla yapraktaki lekenin hangi hastalığa ait olduğu, tedavisinin ne olduğunu saniyeler içinde öğrenebiliyorsunuz. Bahçenize gitmeden sulama sisteminize uydudan sinyal göndererek bitkinin su ihtiyacı kadar yeterli miktarda suyu otomatik olarak sistemden akmasını sağlayabilirsiniz. Ayrıca sadece bitkisel üretimde değil hayvansal üretimde de çok pratik olarak kullanışlı teknolojiler sunmaktadır. Mesela sürü takibiyle hayvanın attığı adım sayısından, hızından hasta olup olmadığını anlayabilirsiniz. Bu teknolojiler çiftçilere veya araştırmacılara avantaj sağlayarak girdileri azaltma, zaman kazanma fırsatı vermektedir.
İnsanlığı esir alan pandemi, hepimizin yaşama bakışında köklü değişimlere yol açtı. Gelinen noktada sağlık dediğimiz kavramın bedenen ve ruhen sağlıklı gıda ve sağlıklı sosyal ilişkilerle mümkün olduğunu ve korumamız gereken bir evimizin, dünyamızın var olduğunu bize göstermiştir. Aynı zamanda bazı ülkelerin bundan sonra oluşacak olan yeni dünya düzeninde çok avantajlı yere sahip olacağı su götürmez bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Bu ülkelerin en başında Türkiye gelmektedir. Ancak, maske üretimi ve satışına önce kısıtlama getirip sonra kontrollü hale sokarak tüm dünyada bir numaralı ihraç malzemesi haline gelen maske ticaretini sekteye uğratarak bu konudaki en önemli rakibimiz olan Çin’e karşı büyük bir fırsatı kaçırdık. Yine pandemi sürecini birçok Avrupa ülkesinden daha iyi yönetmemize rağmen turistik tesislerin açılmasını geciktirip, en ciddi rakbimiz olan Yunanistan’ın bizden önce turizmini normalleştirip tesislerini dünyaya açmasıyla bu defa turizm sezonunu ıskalamak üzereyiz. Geç olmadan tarımda da üretim üssü olmak, avantajlarımızı fırsata çevirmek istiyorsak çiftçimizin belini büken tüm engelleri kaldırıp, girdileri azaltma adına tüm imkânlari derhal seferber etmeliyiz. Şans kapıyı bir kez çalar. Pandemi süresince ayakta kalan ve tüm zor durumdaki ülkelere yardımını esirgemeyen Türkiye, dünyanın tarımsal üretim üssü olmaya hiç bu kadar yakın olmamıştı. Dünya buna hazır ya ülkemiz?