2025-07-08 13:31:53 | Son Güncelleme : 2025-07-14 21:22:18
Çelik, vakaların büyük kısmında geç tanı konulduğunu, bunun da tedavi şansını ciddi şekilde düşürdüğünü ifade etti. Van’daki yüksek tuz tüketiminin ve otlu peynir gibi gıdaların abartılı tüketiminin risk faktörü oluşturduğunu kaydeden Çelik, “Fakirlik, sağlıksız beslenmeyi kaçınılmaz hale getiriyor. Bu da kansere zemin hazırlıyor” sözleriyle önemli bir uyarıda bulundu. Şehrivan’ın Van’daki kanser vakaları ile ilgili soruları yanıtlayan Çelik, kentin beslenme alışkanlığı ile ilgili belli başlı konulara özellikle dikkat çekti.
ÇELİK: VAN’DA KANSER SIKLIĞI YÜKSEK, TEDAVİ BAŞARISI DÜŞÜK
FATMA NUR POLATCAN: Yıllar önce Van’da 2 bin 308 vakayı inceleyerek kanser türlerinin haritasını çıkardınız. Van’da 2 bin 308 vaka üzerinden yapılan bu çalışma nasıl bir ihtiyacın sonucu ortaya çıktı? Bu çalışmayı başlatma fikri nasıl doğdu?
SEBAHATTİN ÇELİK: Kanser, günümüzde erken evrede yakalandığında tedavi edilebilen bir hastalıktır. Eskiden ismi bile telaffuz edilirken korkulurdu. Çünkü çaresiz hastalıktı. Şimdi çareler çok ve çeşitli. Bu çalışmanın fikri ve kendisi aslında çok eski değil. 2023’te yayınlandı. Fikir 2020 yıllarında oluştu. Bildiğiniz gibi ben, genel cerrahi uzmanı olarak 2011 yılından beri Van’da çalışıyorum. Birçok kanser hastam oldu. Tanıdan tedaviye onlara eşlik ettim. Yaklaşık 15 yıllık mesleki hayatımda karşılaştığım kanserlerin neredeyse yüzde 80’ine geç evrede tanı konulduğunu gördüm. Maalesef tanı geç konulunca tedavisi de zor oluyor ve çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanıyor.
VAN’DA YILLAR ÖNCE KANSER ÇEŞİTLERİ HARİTALANDIRILDI
“Bu acı deneyimim bana hep şunu sordurttu: Biz neden hastalarımızı daha erken göremiyoruz? Neden erken teşhis oranlarımız çok düşük? Van özelinde bakıldığında kanser sıklığı maalesef yüksek. Kanser hastalarında tedavi başarısı ise düşük. Bu bilgiler ve deneyimler bana “Acaba Van’da kanserlerin ilçelere göre bir dağılım şekli var mı?” sorusunu getirdi. Bu çalışma, bu acı hikâyenin sonucunda başladı.”
KANSER HARİTASI NEDEN ÖNEMLİYDİ?
FP: Van’da kanser vakalarının haritalandırılması neden önemliydi? Elde edilen bu veriler sağlık politikalarının şekillenmesinde nasıl bir rol oynayabilir?
SÇ: Biliyorsunuz “harita” deyince akla ilk askeri amaçlar veya coğrafya dersi gelir. Kanserlerin dağılım haritası önemliydi çünkü “kanserle savaşıyoruz!” Bu, bir nevi askeri bir hareket olarak hayal edilebilir. Düşmanınızın nerede, nasıl hareket ettiğini, ne miktarda, ne sıklıkta bulunduğunu, zaman içinde ne kadar arttığını ya da azaldığını bilmeniz, mücadelenizde başarılı olmanızın ön şartıdır.
“POLİTİKA YAPICILAR YA DA KARAR MERCİLERİ VERİYE BAKMAZ, TRİBÜNE BAKAR
Elde ettiğimiz veriler Van özelinde bence çok çok değerlidir ama sağlık politikalarının şekillenmesinde bir rol oynar mı ya da oynadı mı? Sanmam. Türkiye’de politika yapanlar ne zaman verilere baktı ki? Politika yapıcılar ya da karar mercileri veriye bakmaz, tribüne bakar! Vatandaş nerede, nasıl manipüle edilir, nasıl reklam yapılır, ona bakar. Bunu herkes bilir. Dolayısıyla, kanser gibi önemli bir sağlık sorunu konusunda politikacılar, hastaneye kaç hasta gitti, hastalar hastaneye, doktora ulaştı mı, buna bakar. “Kaçı yaşadı? Kaçı öldü? Neden öldü? Yaşam süresi uzatılabilir miydi?” gibi konuları sorgulamaz, gerek de görmez.”
VAN’DA TUZ TÜKETİMİ ORTALAMANIN ÇOK ÜZERİNDE
FP: Aşırı tuz tüketiminin mide kanseriyle doğrudan ilişkili olduğunu söylediniz. Van halkının günlük tuz tüketimi ortalama ne kadar? Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bu oran nerede duruyor?
SÇ: Bu sorunuza bilimsel bir kanıt ile cevap vermek isterdim ama bu konuda Van’da yapılan bir çalışma yok maalesef. Ancak bir insanın ortalama günlük tuz ihtiyacı yaklaşık 2 gram kadardır. Japonya’da yapılan bir çalışmada, günde 3 gram fazla tuz tüketmek mide kanseri riskini artırıyor. Van halkının geleneksel beslenme alışkanlığını dikkate alırsanız, bence bu oran çok fazladır. Net bir rakam dediğim gibi çalışılmamıştır. Tuzlu peynir, tuzlu balık, baharatlar vb. derken günlük 10 grama kadar çıktığını düşünüyorum.
“FAKİRLİK EN ÖNEMLİ KANSER NEDENLERİNDEN BİRİ”
FP: Otlu peynir ve tuzlu balık gibi Van’a özgü gıdalar risk faktörü olarak öne çıkıyor. Bu alışkanlıklar nasıl dönüştürülebilir?
SÇ: Yine güzel bir noktaya değindiniz. Biliyorsunuz bazı alışkanlıklar ve gelenekler kötüdür. Ama gelenektir. Değiştirmek zordur. Kötü bir geleneği değiştirmeye kalktığınızda sizi afaroz ederler. Bu kötü beslenme tarzı ancak bilinçlenme ile ve ekonomik imkânlarla değişebilir. Parası olmayan insana kahvaltıda otlu peynir yeme derseniz, “O zaman portakalı, Pekin ördeği mi verdiniz de yemedim?” der. Şaka bir yana, fakirlik en önemli kanser nedenlerinden biridir.
GARİBANLIK VANLIYI KANSER EDİYOR
“Sosyo-ekonomik garibanlık, sağlıklı beslenmeyi değil karın doyurmayı önceler. Uzun süre gariban kalmış bir toplumda beslenme de geri kalır. Dolayısıyla öncelikle toplumun bilinçlenmesi, sonra da zenginleşmesi lazım. Bu bilinçlenme de öyle klasik söylemle, yani eğitim ile olmaz. Eğitimin toplumu ne hale getirdiği ortada. Bu biraz kişinin kendi farkındalığı ile ilgili bir şeydir. C vitaminini merak etmesi lazım. “C vitamini nerede bulunur?” diye sorması lazım… Bir de damak tadı dediğimiz bir olgu var. Otlu peynir kokusu, nerede olursanız olun, ne kadar zengin olursanız olun sizi çeker. O otu tatmanız size mutluluk verir. Bunu değiştirmek zordur. Değiştirmek de gerekmez. Çünkü bizim yaptığımız bir araştırmada, günlük 150 gram kadar otlu peynir tüketmek sağlığa zarar vermiyor. Abartmak zarar veriyor. Ölçülü tüketmek gerekir.”
VAN’DA DERİ KANSERİ DE YAYGIN
FP: Deri kanserinin de azımsanmayacak düzeyde görüldüğünü söylediniz. Bu durumun nedeni ne olabilir? Van’daki güneş ışınlarına maruz kalma, açık alan çalışmaları gibi etkenler bunda rol oynuyor mu?
SÇ: Evet, biz de bu sonuca çok şaşırdık açıkçası. Biz hep yemek borusu ve mide kanserlerine odaklandık ama Van’da ciddi oranda cilt kanserleri de bildiriliyor. Dediğiniz gibi güneşe maruz kalma olabilir. Güneş kremi kullanmamak da bir faktör olabilir. Bu konuda dermatologların çalışması lazım. Benim alanım dışında çünkü. Bu kanser haritalamasının da işte böyle önemli bir faydası oldu. Bazı kanser türlerinin farkına vardık.”
“HASTANE DEĞİL, KORUYUCU SAĞLIK SİSTEMİ GÜÇLENMELİ”
FP: Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kanserlerin yüzde 70’i önlenebilir diyorsunuz. Van’da önlenebilir kanserlerin azaltılması için halk sağlığı anlamında ne tür çalışmalar yapılmalı?
SÇ: Yapılması gereken o kadar çok şey var ki! Hangisini söyleyelim? Öncelikle 5 yıldızlı hastaneler şovundan vazgeçmeliyiz. Hastane yerine koruyucu işlere para harcanmalı. Kayıt-dokümantasyon kültürü geliştirilmeli. Aile hekimi kavramının içi doldurulmalıdır. Aile hekimleri daha etkin olmalı. Koruyucu hekimlik aileden başlamalı. Diyet-beslenme-spor… Bunu herkes biliyor ama uygulamıyor. Çünkü toplum kendisini korumaya değil, başkası tarafından kurtarılmaya alıştırılmış. Adam diyor ki: “Oluyordum, falanca doktor beni kurtardı.” Ya da “Allah razı olsun, beni bu dertten kurtardı.
“ERKEN TANI-TARAMA PROGRAMLARI GELİŞTİRİLMELİDİR”
“Sonuçta ne olur? Seni kurtaran, senin üzerinde hegemonya kurar. Sağlığını sen korumalısın. Erken tanı-tarama programları geliştirilmelidir. Bu programlar için sosyal kampanyalar yapılabilir. Çok absürt olacak ama: Hastaneye fazla gidilmemeli. Çünkü hastaneler çok tehlikeli yerlerdir. Bunu komiklik olsun diye söylemiyorum. Yapılan analizlere göre, sağlıklı bir insanın hastaneye gitmesi ve başına ters bir olay gelmesi ihtimali; uçakla yolculuk yapan birisinden kat kat fazladır. Peki, sağlıklı insan hastaneye gider mi? diye soracaksınız! Bakın, hastaneye gidenlerin yüzde 80’inde herhangi bir organik patoloji saptanmıyor. Bunu şöyle basitleştirelim: Van AVM’ye gidenlerin hepsi bir şey alıyor mu? Çoğu ihtiyaç olduğu için değil, gitmiş olmak için gidiyor. Hastanelere de gidenlerin çoğu belli belirsiz şikâyetlerden gidiyor. Rastgele bazen bir sorun saptanıyor. Ama dediğim gibi yüzde 80 sadece tahlil–tetkik–muayene… Kan verirken ya da alırken yanlışlık, enfeksiyon kapanından, komplikasyonlardan, ilaçların yan etkisinden bahsetmiyorum bile… Yani hastaneleri etkin kullanamıyoruz. Çok hasta baktık diye övünüyoruz, aslında ağlamamız gereken yerde. Tuhaf değil mi? Hasta sayısının fazla olması demek, senin halkını hasta ettiğin ya da hasta olmaya teşvik ettiğin anlamına gelmez mi?”
“SAĞLIK OKURYAZARLIĞI ZAYIF, GOOGLE DOKTORLUĞU YAYGIN”
FP: Van’da halkın sağlık okuryazarlığı bu konuda yeterli mi?
SÇ: Elbette değil. Van halkı hastaneye giderken birkaç minibüs–otobüs değiştirmeyi bilir belki ama MHRS’den randevu almayı bilmez. Telefon ile randevu almaya çalışır ama hep kaçırır. Kadın doğum ya da beyin cerrahisi sorunu için genel cerrahiye gider. Android telefonlar sağlık okuryazarlığını iyileştirmedi, tam tersine yanlış yönlendirdi. Google ile kendisine tanı koyup doktor doktor gezenler, yeni bir ilaç keşfedip kullananlar…
“YÖNETİCİLER DEĞİŞİMİ REKLAMLA ALGILIYOR”
FP: Bu tür akademik çalışmaların pratiğe dönüşmesi için yerel yöneticilere ya da kamu kurumlarına nasıl bir çağrınız olur?
SÇ: Bir iki soru önceki cevabımda dediğim gibi, ben kişisel olarak bana düşeni yaptığımı düşünüyorum. Çağrı yapmayı bırakın, ellerine rapor yazdık verdik. Değişen bir şey yok. Çağrılara kulak veren olmaz pek. Burada medyaya görev düşer bence. Popüler olmayı sever yöneticiler. Toplumun yönelimlerine göre hareket ederler. Bence yöneticilere yönelik reklam çalışmaları yapılmalı. Örneğin, toplumun büyük bir kesimi her sabah koşu yapmak istediğini duyarsa, ilk şortu yöneticiler giyer…
FP: Son olarak ne söylemek istersiniz?
SÇ: Tüm Vanlılara sağlık dilerim. Ama bu garibanlık ile “ne sağlığı?” diyeceklerdir. Olsun, sağlık olsun…
KAYNAK ŞEHRİVAN
Bu habere ilk yorum yapan sen ol.