2017-04-26 21:21:00 | Son Güncelleme : 2025-07-13 11:51:48
Hafta başında konu ile ilgili açıklama yapan Fatıma Zehra Dilipak, "Babam da biz de şeffaf insanlarız. Kolay ulaşılabiliriz ama kimse gelip bana sormuyor" diyerek iddiaları yalanlamıştı.
Abdurrahman Dilipak da söz konusu iddialara bugünkü köşesinden cevap verdi.
İşte Dilipak'ın yazısı:
"28 ŞUBAT'TA BİLE HÜRRİYET DAHA NAMUSLU DAVRANMIŞTI..."
MEB daire başkanlarından biri, el altından yönettiği bir internet sitesinde, müstear isimle yazdığı makalesinde beni hedef gösteriyor. Kızım üzerinden beni vurmaya çalışıyor. Benim kızım rahibe okulunda okumuş. “Rahibe oldu” demeye getiriyor aslında. Başörtüsü yüzünden burada öğrenim göremeyince gittiği Viyana'da bir yandan İslam ilahiyatı okurken, öte yandan, Cemil Meriç'in ukdesi olan, hem müsteşriklerden söz ediyoruz ya, “neden bizim müstagribimiz yok” sorusuna cevap olsun diye, bunu bir görev, bir vasiyet kabul edip, o göreve talib olalım dedik, o da olmadı. 17 yıl önceydi, şimdi birtakım bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan adamlar, o günlerde gazetelerde, dergilerde yazılıp-çizilen bir konuyu bugün farklı bir gündemle tartışıyorlar. 28 Şubat günlerinde bile, Hürriyet gazetesi, bugün MEB'deki bir daire başkanının sitesindekinden çok daha namuslu bir şekilde yaklaşmış konuya..
Elhamdülillah biz hepimiz din-i Mübin-i İslam'a hizmet yolunda, sırat-ı müstakim üzereyiz. Malımız, canımız, sevdiklerimiz Allah, resulü ve kitabı mübin yolunda feda olsun.
"KİM VAR BU HERİFLERİN ARKASINDA?"
Sahi bu eblehleri, kim nereden bulup da makam sahibi yapar. Kim böyle önemli kurumların başına daire amiri yapar.. Hem de bu konuda bedel ödemişlerin iktidar olduğu bir zamanda. Onların bu cür'et ve cesareti nereden gelir. Kim var bu heriflerin arkalarında.
Evet bugün bizim sağlıkçılarımız üzerinden sağlığımızı, bugün bizim tarımcılarımız üzerinden tarımımızı, bizim veterinerlerimiz üzerinden hayvancılığımızı, bizim askerimiz, polisimiz üzerinden güvenliğimizi tehdit ediyorlar. 15 Temmuz neyin nesi idi. Bizim “Milli eğitimimiz” içinde, Fulbright'e itiraz edenleri hedef gösteren tetikçilerimiz var! Siyasetçilerimiz üzerinden bu memlekete neler yapıldığını bilmeyen var mı? Siyaset halka hizmet vesilesi olması gerekirken mevcutlar eliyle neler yapıldı bugünlere kadar bilmeyen var mı?
"ÖYLE GENÇLER YETİŞİYOR Kİ... ARTIK HADİSLERİ CONCORDANS'TAN ARAŞTIRDIÐIMIZ GÜNLER GERİDE KALIYOR"
Onlara sesleniyorum, düşün yakamızdan. Bizim artık müstagriblerimiz de olacak.. 4 yılda 4 fakülte okuyup bununla da yetinmeyecek gençler geliyor.. Vatikan'a da gidecekler, Tel-Aviv'e de.. Hindistan'a da gideceğiz, Buda'sını, Konfüçyanizm'i de, Şintoizm'i de, onlar istemeseler de!. Hadisleri Concordans'tan araştırdığımız günler geride kalıyor.. Hep onlar bizimle “ilgilenecek” değil ya, biz de onlarla ilgileneceğiz bundan sonra. Yusuf Kara'nın oğlu, Viyana'da Vatikan ilahiyatında okumadı ama, o da “Latince” seçti. Latince konuşuyor. Nadire Kara Viyana'da benim kızımın rehberi idi, hocası da İhsan Süreyya Sırma ve onun gibiler. “İbranice” öğrenen, “Aramice” öğrenen gençler geliyor.. Peki bu müfsit karakterli adamlar kim oluyor?
Tabii, kafası öteki türlü çalışanları Milli Eğitime şef yaparak bu hedefe ulaşamazsınız..
Bunlar tek kişi değil, genel olarak söyleyeyim, sahi bu adamları nereden buluyorsunuz? Kim aracılık ediyor bunların terfi ettirilmesine. Eğitim Bir-Sen'e sorsaydınız bir. Ya da bugün sorun. Başka vakıflar, dernekler var. Herkesin bildiği, şüyu bulan şeyler var. Bu arkadaşların benim bildiklerimizden daha fazlasını biliyor olması gerek.. Eğitim Bir-Sen'lileri bu adamların eline bırakırsanız hayallerinizi gerçekleştiremezsiniz.. İçerideki, yanınızdaki gafiller, dışarıdaki hainlerden daha tehlikeli olabilir.. Bunlar hayra fren, şerre motor olan tipler.. Bunları “suyun başı”ndan uzaklaştırmazsanız bu millete yazık edersiniz. Öğrenim kurumları, belki de bir toplum için en öncelikli kurum olmalı. Diyanet ve mektep.. Din ve hayat! Beslenme ve sağlık! Ve tabii güvenlik!
"O "BAY" ÖZÜR DİLEYECEK..."
Bakalım bundan sonra neler olacak! Yetkililer gereğini yapmazsa, gereğini yapan biri çıkar. O “bay” o yazıyı o siteden kaldırıp özür dileyecek.. Dilemezse ne olur, o zaman görürüz. Hiçbir şey olmazsa, bu işin bir de mahkeme-i kübra'sı var! Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz..
Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her söz kaydediliyor. O iş ve sözlerin hesabının sorulacağı bir gün var.. Bu dünyada yapıp-yapmadıklarımızla ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyacağız ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyacağız..
Söyleneni anlamayan, söyleyeceği sözü bilmeyen, dostunu-düşmanını tanımayan birtakım adamlarla nereye kadar gidebiliriz?
Bu habere ilk yorum yapan sen ol.